2 Nisan 2025 Çarşamba

Frenk Mukallidliği Ve Şapka

 (Muhavvilin Notu: Lisan Arabi'ye ıttıla'ım olmadığından ba'zı ta'birat Arabiyyeyi Latin harflerine hatalı tahvil etmiş olmam muhtemeldir. Kariin kiramdan ma'zur görmelerini rica ederim.) 
 
 
Atıf Efendi Kütüphanesi Neşriyatından

Aded

3





Frenk Mukallidliği ve Şapka

Muharriri: Fatih Dersamlarından İskilipli Muhammed Atıf

Satış Mahalli: Bayezidde Hakkaklarda 47 numerolu dükkan

İstanbul – Matbaai Kadr

1340











Frenk Mukallidliği ve Şapka

  بسم الله الرحمن الرحیم

 الحمد الله الذی اباح لعباده الزینة واحب ان یری العیهم آٓثار النعمة والصلوة والسلام علی سیدنا محمدالذی نهی امته عن التشبه بالملل الغیر الاسلامیة و علی آله و اصحابه الذین اجتنبوا عن تقلید الفسقة و الفجرة


Taklid

  Mukallid: Taklid iden dimektir.

 Taklid: Hüsn zann idüp muhikk olduğunu i'tikad itmek sebebiyle bir kimseye i'tikadda, kavilde, fiilde, suret ve siretde bila delilin ittiba ve iktida eylemek ve ana benzemek dimektir.

  Şer' şerif nazarında alelıtlak taklid caiz değildir. Ezcümle mücerred nazar ve istidlal ile vukuf mümkün olan usul i'tikadiyye ve esasat islamiyyede, mucizat ile müeyyed olan Resul zişan (s.a.v) efendimizden başka bir kimseye taklid caiz değildir. Bu babda her ferd icmalen veya tafsilen müstedil olmak lazım ve vacibdir. Binaenaleyh istidlal kudretini iktisab itmeyen günahkar olur.

  Fakat umur ibad muattal olmamak içün yalnız füru' şer'iyyede (**Sahife 4**) ya'ni ibadat ve muamelatda derecei ictihada vasıl olmayanların müctehidlere taklidi, zarureten meşru' kılınmışdır.

  Şu kadar ki emr dinde mutemedün aleyh olan husus şer'iyyeye muhalif olan hususatda (لا طاعة لمخلوق فی معصیة الخالق = Halık’a ma’siyyet olacak işde mahluka itaat olunmaz) hadis şerifi muktezai münifince ne bir müctehidin, alimin, şeyhin, ne de hulefa, umera, hukema, felasifenin i’tikadata, ibadat ve muamelata, ahlak ve a’daba dair sözlerine, fiilerine, ittiba’, inkiyad, taklid ve teşebbüh kat’iyyen caiz değildir. Hulasai kelam bid’at kabihada, münkerat ve menahide ve şer’ şerife muhalif olan usul ve muaşerat medeniyyetde hiçbir kimseye taklid asla caiz değil, nerede kaldı ki şi’ar küfrde milel gayr müslimeye taklid caiz olsun. Bu kat’iyyen caiz olmaz.

  Şu halde bir müslimin şi’ar ve alamet küfr add olunan bir şeyi bila zaruretin giyinmek veya takınmak suretiyle gayr müslimlere taklidi ve kendisini anlara benzetmesi şer’an menhi ve memnu’dur. Bu hususa icma’ ümmet de in’ikad eylemişdir. Bundan şekk ve şübhe yoktur. Zira rasul zişan (s.a.v) efendimiz buyurmuşlardır ki (من تشبه بقوم فهو منهم = Bir kavme benzemeğe çalışanlar o kavimdendir.) (İmam Ahmed, Ebu Davud)

  Teşebbüh= Başkalarının işlediği bir işi onlara tebean işlemek dimektir. Şu halde hadis şerifin ma’nası: Bir kavme benzemeğe özenenler benzemek istenilen kadar müşterekde onlardandır, o kadar müşterek küfr ise küfrde, ma’siyyet ise ma’siyyetde, salah hal ise salahda, bunların şi’arı (**Sahife 5**) ise şi’arda o kavmin hükmüne tabi’ olurlar dimektir. Binaen aleyh bu hadis şerif ehl küfr ve erbab fıska benzeyişden nehy ve terhibi mutazammın olduğu gibi eshab salaha benzemekliği de teşvik ve terğibi de muhtevidir. Çünki hadis şerifde (kavm) lafzı münekker olduğundan hem sulehaya, hem gayrlarına şamildir. Nebi muazzam (s.a.v) efendimiz diğer bir hadis şerifde buyurmuşlardır ki (لیس منا من بغیرنا = Bizden başkalarına benzemeğe özenenler, bizden, bizim milletimizden değildir.) (El Cami’üs’sağir)

  Bu hadis şerif mantukı i’tibarıyla şi’arlarında milel gayri müslimeye teşebbühden terhibi mutazammın olduğu gibi suret ve siretlerinde sulehai müslimine teşebbühe terğibi de müş’irdir.

  Şu halde bu hadis şeriflerin muktezai alisince ehl islam tarik ve şi’ar küfr ve alamet bid’at kabiha add olunan şeylerde ehl küfre ve bid’at kabiha erbabına teşebbühden men’ ve nehy olunmuşdur.

  Esasen din islam’da küfr ve ma’siyyet menhi olduğu gibi şi’ar küfr ve şi’ar ma’siyyetde menhidir.

  Ehl küfr ve erbab ma’siyyete tarik ve şi’arlarında teşebbüh ise ekseriya ya küfre veya ma’siyyete veya ikisine zeria olduğu içün şeriat ahmediyye’de men’ olunup haram kılınmışdır. Vakıa ilk hicret nebeviyye zamanlarında yahudiler ne şi’arda, ne libasda, ne de başka bir alamet mahsusada müslümanlardan temeyyüz itmezlerdi. Risaletpenah efendimiz bu hususda sükut buyurmaları bu halin meşru’iyyetini göstermekde idi. Fakat bilahare bu (**Sahife 6**) hükm fesh olunup şi’ar ve tarikatde gayr müslimlerden müfarakat meşru’ kılınmışdır. Bunun sebebine gelince hicret nebeviyyenin ilk zamanlarında müslümanlar zaif olduklarından gayr müslimlere muhalefet henüz meşru’ kılınmamış idi. Bilahare din mübin islam edyan saireye galebe eyleyüpde ehl islam küffar ile cihada ve anlara cizye vaz’ına kesb kuvvet eyleyince tarikat ve şi’arda onlardan müfarakat meşru’ kılınmışdır.

  Dimek oluyor ki her asrda, her beldede milel gayr müslimenin tarik ve şi’arı her ne tarzda olursa olsun ehl islam bilazaruretin o tarik ve şiarda kendilerini anlara benzetmekden ve anların etvar ve a’datına uymakdan men’ olunmuşdur. Nitekim (من احدث فی امرنا هذا مالیس منه فهورد  = Her kim bizim şu işimizde ya’ni dinimizde andan olmayan bir şey ihdas iderse o şey merduddur) hadis şerifiyle usul ve berahin diniyyeye müstenid olmayarak re’y mücerred ile umur diniyyede ziyade veya noksan kılmak suretiyle yeni bir şey ihdas itmekden, bir bid’at vücuda getirmekden men’ olunmuşdur.

  Yoksa gerek ehl sünnet ve erbab dalal ve gerek ehl küfr tarafından ihdas ve icad olunan her bid’atden ve yeni yapılan şeylerden ve ehl küfr ile erbab dalale mutlaka müşabehetden nehy ve men’ olunmuş değildir. Zira uyumak, yatmak, oturmak, yimek, içmek gibi umur tabiyyede müşabehet zaruridir. Bundan başka alat ziraat, edevat sanaat, vesait harb, yatak ve matbah takımı gibi, emr dinden olmayup da kendileriyle yalnız garaz dünyevi maksud olan umur mübahayı ihdas (**Sahife 7**) meşru’ ve hatta bunlardan ba’zıları memurün bihdir. Binaenaleyh bid’at adiyye nev’inden olan bu gibi umurda milel gayr müslimeye taklid ve bu hususda anlara müşabehet menhi ve memnu’ değildir.


Din islam nazarında medeniyyet garbiyyenin meşru’ olan ve olmayan cihetleri:


  Bu bahse şuru’ itmezden evvel şunu arz ideyim ki: medeniyyet garbiyye, maddi ve ma’nevi iki ciheti haiz olduğu gibi bunlardan her biri beşeriyyete nafi’ veya muzırr olmak üzre ikişer kısmı havidir. Halbuki din islam beşerin ruhani ve cismani ğıda ve tekamülünü kafil olan bütün fezail ve kemalatı emr eyleyüp bunu ihlal iden rezayil ve kabayihi nehy ve men’ ider. Bu noktai nazardan fıtrat beşere en muvafık bir din olduğundan din islama din fıtrat tesmiye olunmuşdur. Bu asl ve esasdan dolayıdır ki:

  Din celil islam (من سن فی الاسلام سنةً حسنةً فله اجرها واجر من عمل بها من بعده من غیر ان ینقص من اجورهم شییئ) = Bir kimse din islam’a muvafık bir tarzda beynelmüslimin, bir tarik fazilet icad ve güzel bir şey ihtira’ iderse onun ecriyle kıyamete kadar o şey ile amil olanların ecr ve sevabının birer misli o kimseye aid olur. Ondan sonra o şey ile amel idenlerin kendi hisselerine düşen ecr ve sevabdan hiçbir şey noksan kılınmaz. ) ve (اننم اعلم بامر دنیاكم) = hakkında beyan şer’i varid olmayan dünya işlerini siz daha iyi bilirsiniz.) hadis şerifleriyle umur dünyadan dikiş iğnesinden tutup ta (**Sahife 8**) demir yollarına, toplara, zırhlılara, teyyarelere, vesait muhabereye, berri ve bahri ticarete, sanayi’ muhtelifeye, isti’mar arza, fabrikalara, alat ve edevat sanaate ve her asra göre erkan ve esbab cihada varıncaya kadar medeniyyetin maddiyyat kısmından beşeriyyete nafi’ olan umur mübahe ve haseneyi ihdas ve ihtira’a müsaade buyurmuşdur. Ve hatta (طلب الكسب فریضة علی كل مسلم و مسلمة) hadis şerifiyle nasa muhtac olmayacak derecede helalinden mal kazanmaklığı her müslim ve müslimeye farz kılarak emr maişetde başkalarına yük olmayup herkesin mesaii zatiyyesi ile geçinmeği meslek idinmesini emr itmiş ve (و اعدو الهم ما استطعتم من قوة) nazm celiliyle asrına göre düşmanı terhib idecek derece alat ve esbab cihadın i’dad ve ihzar olunmasını farz kılmış ve (طلب العلم فریضة علی كل مسلم و مسلمة) hadis şerifi ile de umur diniyyeden tashih i’tikad, tehzib ahlak, ıslah a’mal idecek kadar öğrenmeği her müslim ve müslimeye farz ayn kıldıktan başka bekai ebdana, idamei hayata ve beynennass muamelata dair muhtac olunan fünün ve sanayi’den başka kavm ve milletlere ihtiyacdan müstağni olunacak derecede öğrenmelerini müslümanlara farz kifaye kılmışdır. Şu halde anlardan bir taife, ulum ve sanayi’den bu derecesini öğrenmezlerse kaffesi günahkar olup dünya ve ahiretde bu kusurlarının ceza ve zararlarını çekerler. Din mübin islam aksam medeniyyetden, isti’mar arz, ulum, fünun ve sanayi’ gibi umur nafi’ayı emr idüp başka akvama ihtiyacdan iğna (**Sahife 9**) idecek derecesini öğrenmeği müslümanlara farz kılmış olduğu içündür ki medeniyyet islamiyye edvar aliyyesinde mezayai mümtazei cami’ sanayi’ bedia ihtira’ eylemişdir. Avrupa meşahir ictimaiyyunundan (Gustav Lebon)’un ba’zı asarıyla kütüb tevarihden müstefad olduğu üzre medeniyyetin sair anasır esasiyyesi gibi sanayi’den altı veya yedi bin sene evvel (din semavinin mehd zuhuru olan) Asya kıt’asında Asur sekenesi tarafından ihtira’ olunup bilahare Mısr’a nakl olunmuşdur. Kurun uladaki Yunan sanaati Dicle ve Nil sevahilinde ihtira’ olunan sanaatten doğmuşdur.
 
  Din celil islamın zuhuruyla şa’şa’adar bir medeniyyet fazılai islamiyye teessüs idince müslümanlar o zaman mevcud bulunan Mısr ve Yunan sanaatini iktibas iderek az zamanda asıllarına faik bir şekl nev’ine ifrağ ile mezayai aliyyeyi muhtevi sanayi’ bedia vücuda getirüp Mısr ve Yunan medeniyyetine tefevvuk etmişlerdir. Asar bakiyyei islamiyye bu müddeanın bir şahid adilidir.

  Ba’zı memalik islamiyyeyi isti’la idep salibunun sanayi’ nefisei islamiyyeyi iktibas ile kısmen Avrupa’ya nakl itmiş olmaları bugünkü garb sanaatinin terakki ve inkişafı esbabından biridir. Ve hatta ilk önce medeniyyete karşı garblıların kalbinde bir şevk uyandıran cazibe, Endülüs afakında lemean itmiş olan medeniyyet islamiyye ziyasıdır.

  O tarihden evvel garblıların cehl, zulmet, vahşet, herc ü merc içinde puyan olduklarına tarih şehadet itmekdedir. Dimek oluyor ki esas i’tibarıyla medeniyyet garbiyyenin müvellidi şarkdır. (**Sahife 10**) Din mübin islam medeniyyetin aksam nafiasını irşad iylediği ve medeniyyeti islamiyyece vaktiyle pek mühim asar harika vücuda getirildiği halde zamanımızdaki müslümanların bu fezail aliyyeden mahrumiyyetlerine sebeb nedir diye su’al olunursa cevab olarak deriz ki: mahrum kaldıkları sair hususatda olduğu gibi o emr münifei diniyye mukteziyatından bulunan sa’y ve amele tevessül itmemeleridir. Din islamın irşad iylediği fevaid aliyyeden istifade ancak o emr ve ahkam hakimanesine imtisal ve mukteziyatıyla amel itmeğe mütevakkıfdır. Şu halde iddiai islamiyyetde bulunanların kavaid diniyyeyi yalnız kütüb ve evrakda hıfz itmeleri hiçbir fayda te’min idemeyeceği gibi muktezai diyanet üzre a’sab ve a’zai bedeniyyelerini tahrik itmedikce de mücerred i’tikad ile matlub olan fevaid maddiyye ve ma’neviyye husulpezir olamaz.

  Resul muazzam (s.a.v) efendimiz bir hadis şeriflerinde buyurmuşlardır ki (وان من العلم جهلا) = (Ba’zı ilm cehl ile müsavidir.) Filhakika amele makrun olmayan ilm cehl ile müsavidir. Amelsiz alim reh a’vamdan uzaklaşmış olmaz. Menafi’ ilmiyyeden mahrum kalmak i’tibarıyla böyle alimin cahilden farkı yokdur. Mesela müskiratın hurmet ve mazarratını bildiği halde isti’mal iden bilmiyerek isti’mal iden ile müsavidir. Belki evvelki ikinciden daha ziyade müstehakk mezemmetdir. Binaenaleyh gerek erbab ilm ve gerek erbab din, ilm ve dinin muktezai münifi üzre amil olmadıkca bunların te’min eylediği füyuzat ve saadete mazhar olamazlar. Ma’ruzat salifeden müsteban olduğu üzre din mübin islam, erkan ve anasır medeniyyetin maddiyyat kısmından umur nafia’ ve hasenenin ihdasına müsaade idüp (**Sahife 11**) meşru’ kıldıktan başka bunları ihdas ve ihtira’ eyleyen milletlere bu hususatda taklide de ruhsat virmişdir. Fakat din celil islam (قل انما حرم ربی الفواحش ما ظهر منها ومابطن والاثم  والبغی بغیر الحق وان تشركوا بالله مالم ینزل به سلطانا وان تقولوا علی الله مالا تعلمون) = (Habibim de ki rabbim gizli ve aşikar olan kaffei fevahişi, ya’ni ensaba dair umum cinayatı, memba’ ism olan müskiratı ya’ni ukule aid cinayatı, bigayrihakk bağy ve zulmü ya’ni nüfus ve emvale aid olan cinayatı ve Allah’a şirk ile anın hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi ya’ni diyanete dair irtikab cinayet itmenizi haram kıldı.) nazm celili ile ilhad, zulm, şekavet, fuhş, içki, kumar, dans, bar, tiyatro ve sair sefahet ile meyhane, karhane, kumarhane, dans ve bar mahalleri küşadı gibi medeniyyeti garbiyyenin maddiyyat kısmından ahlaken, ictimaen, iktisaden, namusan ve dinen muzırr olan umur rezile ve kabihanın kaffei usul ve füru’unu haram kılıp men’ eylemişdir. Binaenaleyh medeniyyet garbiyyenin bu gibi rezilet cihetleri gayr meşru’dur. (*Haşiye: Anın içün Resul muazzam (s.a.v) efendimiz (من سن فی السلام سنةً سیئة فعلیه وزرها و وزر من عمل بها من بعده من غیران ینقص من اوزار هم شیئ ) = (Bir kimse din islamda fena bir yol ihdas iden ve çirkin bir şey ihtira’ iderse o fenalığın vizr ve vebali ile kıyamete kadar onunla amel edenlerin vizr ve veballerinden birer misli o kimseye aid olur. Andan sonra o fenalığı işleyenlerin kendi vizr ve günahlarından hiçbir şey noksan kılınmaz.) hadis şerifi ile beynelmüslimin çirkin ve fena bir şey ihtira’ından ve bir tarik rezalet ihdasından men’ ve terhib buyurmuşlardır.*Haşiye bitti) (**Sahife 12**) Şu halde böyle umur rezile ve kabihada efrad müsliminin hiç birisinin zamanın modasına uymasına, başkasına ve bilhassa milel gayr müslimeye taklid eylemesine, ta’bir diğer ile garblılaşmasına, Avrupalılaşmasına, asla mesağ şer’i yokdur. Zira meşru’iyyetine delil ve bürhan kaim olmıyan şeylerde taklid ve gayre ittiba’ın hurmet ve butlanına bu ayet celile en kuvvetli bir delil katı’dır. Binaenaleyh din mübin islam kaffe umur ve ahval rezilenin hem re’sen ihdas ve icrasını, hem de bu babda başkalarına taklid ve teşebbühü suret kat’iyyede haram kılmışdır.

  Medeniyyetin cihet ma’neviyyesine gelince: Şeriat mutahharai ahmediyye öyle ali kavaid medeniyye ve esasat ictimaiyye ve öyle ahlak fazıla vaz’ ve te’sis eylemişdir ki Avrupa o derece temeddüne vüsull içün daha pek çok emekler sarf itmeğe ve hatta tamamen kavaid mukaddesei islamiyyeyi kabul idivermeğe muhtacdır. O derece medeniyyet fazılaya irtika’ içün başka dürlü yol yokdur.

  Esasen medeniyyet garbiyye, seadet ve tekamül beşeri kafil bir medeniyyet hakikiyye değildir. Zira o ancak insanın behimiyyet ve cismaniyyet cihetinin seadet ve tekamülüne hıdmet idüp melekiyyet ve ma’neviyyetinin seadet ve tekamülünü asla nazar i’tibara almayor. Çünkü medeniyyet garbiyye hayat beşeriyyeyi ancak hayat faniyyei dünyadan ibaret telakki eylediği içün beşerin yalnız maddiyyet ve hayvaniyyet cihetinin tekamülüne atf ehemmiyyet idiyor. Bu suretle efrad beşerde asar behimiyyetin inkişafına bais olup melekiyyet ve hakiki insaniyyetin kemun veya büsbütün imhasına hıdmet iderek seadet sermediyyeye (**Sahife 13**) isal eyleyen fezail ve kemalat hakikiyyeden beşeri ebediyyen mahrum bırakıyor. Vakıa hayat cismaniyye ve dünyaya dair kemalat beşerin husulüne bir dereceye kadar medar olabiliyorsa da anın medar olduğu ahval ve evsaf, hayat dünyanın inkırazıyla münkarız olup gidiyor. Ma’ruz zeval ve inkıraz olan ahval ve evsaf ise seadet hakikiyyeden add olunamaz. Seadet hakikiyye hayat dünyadan sonra da devam edip bekapezir olan evsaf ve kemalat beşeriyyeden ibaretdir ki bunun mürşidleri ancak enbiyai izam hazeratıdır. Medeniyyet garbiyyenin buna rehber olabilmesi gayr kabil imkandır. Halbuki medeniyyet fazılai islamiyye beşerin melekiyyet ve ma’neviyyet cihetinin seadet ve tekamülüne hıdmeti asl ve esas ittihaz idüp bütün usul ve ahkamını bu cihetin inkişaf ve tekamülüne hadim olmak üzre vaz’ ve te’sis itmişdir.

  Şu kadar ki behimiyyetin seadet faniyyesi maksudun bizzat değil, belki melekiyyetin seadet bakiyyesini iktisaba vesile olduğu içün tebean maksud olmakla bu maksad aslıyi ihlale bais olmamak üzre hadd i’tidali tecavüz itdirilmemesini esas ittihaz eyleyüp suret mu’tedilanede ezvak cismaniyyeden istifade yolunu küşad itmiş ve bu suretle beşeri hem seadet faniyyeye, hem seadet bakiyyeye irşad eylemişdir. Şu halde seadet bakiyye ve kemalat hakikiyyeye ancak meslek enbiya isal ider. Binaenaleyh medeniyyet fazılai islamiyye bir medeniyyet hakikiyyedir ki desatir aliyyesine temamen temessük idilmek şartiyle her cihetden seadet ve tekemmül beşeri kafil ve hayat faniyyeyi dünyadan sonra da bekapezir olan evsaf ve kemalat hakikiyyeyi zamindir. Binaenaleyh seadet hakikiyyei beşeriyye sünen enbiyaya ittiba’ ve medeniyyet fazılai islamiyyeye tamamen temessük ile husulpezir olur. (**Sahife 14**) Şu halde medeniyyet garbiyye hadd zatında nakıs ve tekamül hakikiyi muhill olduğundan usul ve kavaid mukaddesei islamiyyeyi ve meslek enbiyayı temamen kabul itmedikce nefsül’emrde ve ukul selime erbabı nazarında medeniyyet hakikiyye add olunamaz.

  Binaenaleyh seadet ebediyye ve kemalat hakikiyyeyi iktisab itmek içün ehl islam medeniyyet garbiyyeye değil, garblılar medeniyyet islamiyyeye muhtacdır. Dimek oluyor ki din celil islam: medeniyyetin cihet maddiyye ve cihet ma’neviyyesinin melekiyyet ve behimiyyetce beşeriyyete nafi’ ve hadim olan aksamını on üç asr evvel re’sen vaz’ ve te’sis eyleyüp ebnai beşeri o şehrah müstakime sevk ve irşad eylemişdir. (*)

----------------------
(*) Esasen beynelmüslimin teali ve terakki itdirilmesi matlub olan medeniyyetin işte bu nev’idir. Bilhassa memleketimizin ihtiyacı medeniyyetin fazilet kısmıdır. Halbuki memleketde terakki itdirilen bu değil garb medeniyyetinin rezilet ve muzırr kısmıdır. Çünki ipiyce bir zamandan beri memleketimizde müfrit garb mukallidi bir şerzimei kalile, medeniyyet, hürriyyet, milliyyet namına gayr meşru’ ve muzırr cihetlerden mesela, fuhşun, içkinin, dansın, ahlaksızlığın, dinsizliğin, ta’mim ve tevsi’inden başlayor. Avrupa’dan yüklenip getirebildikleri levsiyyat ile ahlak fazılai islamiyyeyi tahribe, efkar milleti telvise çalışıyorlar.  Evlad vatanın kalbini yabancı ruh, yabancı terbiyye, yabancı i’tiyad ile aşılayorlar. Aşılayorlar da üzerlerinde temerküz itmiş olan ruh islamiyyet ve türklüğü söküp atmağa uğraşıyorlar. Bu suretle mevcudiyyet milliyyemizin istinadgahı olan temeller yıkılıp duruyor. Bu dalalet azimenin taammümü hem islamiyyet, hem türklük içün bais telehhüf olsa gerekdir. Medeniyyet garbiyyenin rezilet kısmı memleketimizde günden güne mazhar terakki oluyor ve bu uğurda (**Sahife 15**) azim mikdarda servet milliyye sarf olunuyor. Fakat meşru’ ve kemal şiddetle muhtac olunan cihetlere mesela elbise i’mali içün bir fabrikaya hiçbir şey sarf idildiği görülmüyor. Dimek oluyor ki asar hariciyyelerine nazaran medeniyyet garbiyye mürevvicliğinde bulunanlar bu perde altında menafi’ şahsiyyelerini te’min ve arzui şehvaniyyelerini tatmin gayesini istihdaf idüp menafi’ umumiyye ve fevaid aliyyei milliyyeyi asla nazar i’tibara almayorlar veya alamıyorlar. İddia eyledikleri kavillerini ef’al meşhudeleri tekzib itmekden hali kalmıyor.

------------

(**Sahife 15**) Medeniyyetin melekiyyet ve behimiyyetce beşeriyyete muzırr olan aksamını da efrad beşeri derekei behimiyyete tereddi ve inhitatdan tahlis içün men’ eyleyüp bu hususatın irtikabını ve bu babda başkalarını taklid ve teşebbühü suret kat’iyyede haram kılmışdır. Şu halde avrupa’nın şaibei sefahet ve reng milliyyetden ari ve bütün insaniyyetin tekamülat maddiyyesine hadim olan ulum, fünun ve sanaatinin, alat ve edavatının cümlesini ahz ve telakki ve bu hususatda anları taklid meşru’ ve merğubdur. Fakat meyhane, karhane, dans, bar, tiyatro ve sair müessesat süfliyye ve terakkiyat sefihane gibi hüviyyet diniyye ve ahlak fazılai islamiyyenin mahv ve izalesine bais olan i’tikadat batıla, ahlak kabiha, i’tiyadat rezile, ef’al ve a’mal mezmumesini ahz ve telakki ve bu hususlarda anları taklid gayr meşru’ ve menfurdur.

  Din islam işte bu nev’ medeniyyet sefihanenin terakkisine mani’dir. Çünki din mübin islam beynelbeşer cereyan eyleyen umur kabiha ve i’tiyadat rezilenin kaffesini hedm ve men’ içün vaz’ ve te’sis olunmuşdur. Anın içün islamiyyet medeniyyet garbiyyenin bu kısmı ile asla ictima’ idemez. Kalpleri garb levsiyyatı ile sıbgalanmış olanlar bu noktai nazardan din islamı (**Sahife 16**) mani’ terakki görüyorlar. Evet bu da medeniyyetden ma’dud ise din islam bu gibi medeniyyetin terakkisine yegane mani’ azimdir. Esasen sefahet ve rezaleti men’ ve nehy eylemek havass mümeyyizesindendir. Akl selim de bunu amirdir. Anın içün Avrupalılardan akl selim erbabının memleketlerinde teammüm itmekde olan sefahet ve rezaletin men’ine çalışdıkları mesmu’ olmakdadır. Ezcümle İngiltere’de hayasızlıkla mücadele itmek üzre (mister veb elyub) isminde bir ingiliz (nezahet cem’iyyeti) namıyla yeni bir cem’iyyet ahlakiyye te’sis itmişdir. Cem’iyyet ilk icraat olmak üzre ahlak umumiyyeyi ifsada bais olan kart postalların füruhtını men’ itdirmek içün hükumete müracaat karar virdiği gazetelerde görülmüşdür. Cem’iyyet akvamda ahlak umumiyyeyi ifsada bais olan açık resimler ile açık yazıların men’i içün devletlere tebliğatda bulunmuşdur. (Tokyo)da me’murin mahalliyye tarafından ahlak umumiyyeyi ifsad itdiği sebeb gösterilerek bütün danslar men’ olunmuşdur.

  Esasen Avrupa’da sözlerine i’timad olunan hekimler iler ictimaiyyat alimleri dansın mazarratlarını isbat içün diyorlar ki: yakinen sübut bulmuşdur ki dans ferdlerin seciyyesini, ahlakını, sıhhatini tahrib idüp musallat olduğu cem'iyyetlerin ma'nevi bünyesini kemirdikden başka fuhşu artdırıp münakehatı azaltarak nüfus buhranı denilen felaketi ihdas itmek suretiyle milletin madden intifasını ta'cil idiyor.

  Garb mütefekkirlerinin, akl selim erbabının, dans, içki, gibi garbın (**Sahife 17**) medeniyyet kisvesi altında beynelbeşer ta'mim eylemekde olduğu rezayili takbih itmekde bulunduklarına şahid olmak üzre ma'ruf müskirat düşmanı Amerikalı mistır (vilyım cansın)'ın 11 Eylül 340 tarihinde İstanbul'da bulunduğu zaman müskirat aleyhinde gazetecilere vaki' beyanatı irae ve bu makama kayd itmek isterim. Mümaileyh diyor ki: müskirat memnu'iyyeti fikri, garb müfekkiresinin mahsulü değildir. Bu fikr esas i'tibarıyla temamiyle şarklıdır, müslümanlık on üç asır mukaddem suret kat'iyyede müskiratı men' itmişdir. Binaenaleyh Amerika'nın keşfinden bir çok asır mukaddem şarkta memnu'iyyet fikri temelleşmiş idi. Bugün ise İslam dininin telkin ve ta'lim itdiği memnu'iyyeti Amerika'nın kavanin esasiyyesine girmiş bulunuyor. Halbuki: Tam biz müslümanlığın amil olup müskiratı men'e kalkışdığımız zaman ne garibdir ki siz, bizim mezmum gördüğümüz bir şeyi taklide yelteniyorsunuz. Garb, şarkın bir faziletini kabule uğraşırken siz garbın bir reziletini taklid idiyorsunuz bu, sizin lehinizde bir şey değildir.

  Buraya kadar arz olunan tafsilatdan şiar ve alamet küfrde milel gayr müslimeye taklid ve teşebbühün şer'an haram olduğu anlaşılmışdır.

  (**Sahife 18**) Mucib küfr olup olmamasına gelince: bu hususda beynelulema ihtilaf olunmuşdur. Fakat bu mes'elenin halli iman ile küfrün hakikatini ma'rifete mütevakkıf olduğu içün maksada şuru' itmezden evvel biraz da andan bahs itmek isterim.


İMAN VE KÜFR

  İman: Resul ekrem (s.a.v) efendimizin Allah teala tarafından getirüp haber virdiği zarureten, ve yakinen bilinen usul diniyye ve ahkam islamiyyenin hak ve doğru olduğuna kalben suret cazimanede inanup kabul itmek ve lisanen anı ikrar eylemekdir.

  Küfr: Din islamdan olduğu zarureten ve yakinen bilinen usul ve ahkamın kaffesini veya andan birini kabul itmeyüp inkar eylemek veya inkara delalet eyleyen bir iş işlemek dimekdir.

  Esasen Resul Zişan (s.a.v) efendimizden nakl olunagelen usul islamiyye ve ahkam şer’iyye sıhhat nakl i'tibarıyla üç kısma ayrılmışdır.

  Birinci kısm: Nebi Muhterem (s.a.v) efendimizden tevatüren menkul olup dinden olduğu avam ve havassca ya'ni umum müslümanlarca yakinen ve bilbedahe ma'lum olan usul ve ahkam islamiyyedir: Halık teala hazretlerinin vücudu, vahdaniyyeti, sıfat celilesi, ile meleklerin, kütüb semaviyyenin, peygamberlerin, kaza ve kader ilahinin, yevm ahiretin, ba'as ba'delmevtin, cennet ve cehennemin hakkiyyeti, alemin hudusu, kelimei şehadetin, (**Sahife 19**) namazın, zekatın, orucun, haccın farziyyeti, zinanın, livatanın, hınzır etinin, bigayrihakk adem öldürmenin ve sair enva' zulmün hurmeti gibi.

  Din Muhammedi'den olduğu tevatüren nakl olunup yakinen sabit olan bu nev' ahkama usul islamiyye ve zaruriyyat diniyye dinür ki: bir insan müslüman olmak içün behemehal bunların kaffesini tasdik ve kabul etmek lazım ve vacibdir.

  İmanın rükn aslisi olan tasdikden sonra usul ve ahkam mezkureyi mücmelen cami' bulunan (اشهد ان لااله الاالله و اشهد ان محمدا عبده و رسوله)'den ibaret olan kelimei şehadeti söylemek imanın şart ve rüknünden ma'duddur. Binaenaleyh usul ve ahkam mezkurenin kaffesine veya ondan ba'zısına inanmayup da redd ve inkar itmek veya inkara delalet eyleyen bir fiilde bulunmak küfr ve bunu irtikab idenler kafirdir.

  İkinci kısım: Resul Zişan (s.a.v) efendimizin dininden olduğu yakinen değil ancak istidlal ve ictihad suretiyle bilinen mesail diniyyedir. Allah Teala’nın mer’i olup olmaması misüllü yakinen ma’lum olmayıp ancak delil ile bilinen mesail gibi.

  Bu nev’ ahkam ve mesail diniyyeyi kabul ve redd ikrar ve inkar, iman ve küfrün mahiyyetinde dahil değildir. Binaenaleyh ahkam ictihadiyyenin münkiri kafir olmaz. Şu kadar ki tarik şöhretle nakl olunan ahkam ve mesail diniyye, mahiyyet imanda dahil olmadığından redd ve inkarı küfr değilse de mucib dalaldir. (**Sahife 20**)

  Üçüncü kısım: Din Muhammedi’den olduğu ancak haber vahid ile bilinen mesaildir ki iman ile küfr bu nev’ mesaile tevakkuf itmez. Zira şerait sıhhati haiz olan haber vahid, bab i’tikadda hüccet olamaz. Lakin bab amelde ya’ni ibadat ve muamelata dair ahkamda hüccet olur. Binaenaleyh haber vahid tarikiyle sıhhati sabit olan bir mes’elei diniyyeyi redd ve inkar hatadır.

  Arz olunan bu asla beş mes’ele teferru’ ider:

  1- Usul mezkurei islamiyyeden birine inanmadığı halde lisanen cümlesini ikrar eyleyen kimse Allah Teala’nın nezdinde kafirdir. Buna münafık dinür. Nifakı ma’lum ise nas indinde dahi kafir olur. Nifakı ma’lum değilse zahirdeki ikrarına nazaran müslüman add olunarak hakkında ahkam islamiyye icra olunur.

  2- Usul islamiyyeye kalben inanıp da dilsiz olmak gibi bir özürden dolayı lisanen ikrar idemeyen kimse hem Allah Teala nezdinde ve hem insanlar indinde mü’mindir.

  3- Kalbinde bir nev’ inanmak olmakla beraber teammüden ikrar itmemekde ısrar eyleyen kimse hem nezd İlahi’de hem de insanlar nazarında bilittifak kafirdir. Çünki anın bu hali kalbinde tasdik cezmi bulunmadığına delil ve bürhandır.

  4- Kalbinde inanmak bulunmakla beraber ikrara kudreti var iken her nasıl ise ömründe bir kerre olsun ikrar itmemiş olan kimse ulemadan ba’zılarına göre nezd ilahide mü’min, ba’zı ulemaya göre mü’min değildir.(**Sahife 21**)

  5- Bilihtiyar ve bilazaruretin saneme, aya, yıldıza, güneşe secde ve ta’zim itmek ve anlar içün kurban kesmek, ehl kilise ile beraber kiliseye girüp icrai ayin itmek, haç takınmak, Allah’tan başkasına ibadet itmek gibi şiar küfr ve emarei işrak olan bir fiil irtikab itmek, yahud Allah Teala’yı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini, şer’ şerifi, ahireti, inkar veya bunlardan birini tahkir eylemek, mesela mushaf şerifi çiğnemek gibi dildeki ikrar ile kalbdeki tasdikin yalan olduğuna şer’ şerif tarafından alamet zahire kılınan bir kavl veya bir fiil kendisinden sadır olan kimse mü’min değildir. Zira o kavl ile o fiili o kimsenin dilindeki ikrar ile kalbindeki tasdikin yalan olduğuna delil ve bürhandır. Anın içün her ne kadar müslüman isminde olup islam da’vasında bulunsa bile irtikab eylediği kavl ve fiili ile peygamber zişan efendimizi tekzip eylediği cihetle din mübin islamın hudud ve dairesinden ve ehl kıblelikden çıkup hem nezd ilahide hem ehl islam nazarında kafir olmuş olur.

  İlave olmak üzre şunu da arz ideyim ki küfr iki kısım olup biri asli diğeri arızidir.

  Küfr asli: Esasen zaruriyat diniyyeden olan usul ve ahkam islamiyyeyi kabul itmeyenlerin küfrüdür. Gayr müslimlerin küfrü gibi.

  Küfr arızi: Filasl din islamı kabul itmiş veya müslüman sulbünden gelmiş iken bilahare kendi arzu ve ihtiyarıyla usul islamiyye ve zaruriyat diniyyenin kaffesini veya din islamın yalnız emr vicdani(**Sahife 22**)den ibaret olduğuna kail olup da dünya işlerine dair ihtiva eylediği ahkam maddiyye ve cismaniyyesini kabul itmemek gibi zaruriyat diniyyeden ba’zısını redd, inkar, tekzib ve tahkir eylemek veyahud şer’an tahkiri vacib olanlara ta’zim itmek suretiyle irtikab küfr itmiş olanların küfrüdür ki bunlara mürted ve mürteci’ dinür. Zamanımızda türeyen dinsizler bu zümredendir. Küfrün bu nev’i evvelkinden daha muzırr ve daha fenadır ve hatta mürtedlerin kesdikleri yinmez, müslüman kadınlar ile nikahları helal ve müslüman kabristanına defn olunmaları caiz olmaz. Erbab küfrden bu zümre seadet dünyeviyye ve uhreviyye gibi niam uzmaya bais olan din mübin islamdan rücu’ ve huruc ile ana karşu bağy ve isyan eyledikleri içün tevbe idüp tekrar dairei islama tav’an dahil olmazlarsa dünyada şer’an i’dama, ahiretde azab muhallede mahkumdurlar.


ŞİAR KÜFR

  Şiar küfr: Her asırda her beldede değişebilirse de milel gayr müslimenin küfre dair olan en meşhur şiarları şapka, gıyar, zünnar, küstic, aseli, salibdir.

  Şapka: Örfde şiar küfr, ya’ni gayr müslimlerin müslümanlardan temayüzüne alamet olan baş kisvesidir.

  Gıyar: Ehl zimmete mahsus bir alamet farikadır ki bununla ehl islamdan imtiyaz ederlerdi. Ba’zı ümmehat kütübde beyan olunduğuna göre: üst libaslarının göğsüne renkce muhalif olmak üzre kurdele gibi (**Sahife 23**) bir parça dikerlerdi. Fakat alamet farika her yerde bir değildi. Belki her beldede mütearif alamet mahsusa vardı. Mesela ba’zı beldede sarığın rengi alamet farika add olunurdu. Gök renk Nasaraya, sarı renk Yahudiye alamet vaz’ olunmuş, beyaz renk de müslimine tahsis idilmiş idi.

  Zünnar: Nasara ile Mecusi taifesinin şiar küfrlerinden olan bir nev’ kuşakdır ki ipekden ma’mul olup dahile kuşanırlar.

  Küstic: Tevayif mezkureye mahsus diğer bir nev’ kuşakdır ki parmak kalınlığında olup haricden kuşanırlar.

  Aseliy: Yahudi taifesinin şiarlarından olan sarı renkli bir hırkadır.

  Salib: Hıristiyanların haç didikleri şeydir ki zu’mlarınca hazret İsa’nın hey’et meslubesinin timsalidir.

  Daha evvel şapka, zünnar, gıyar, salib gibi ehl küfrün şiar ve alamet mahsusası olan şeyleri giyinmek, kuşanmak, takınmak, hususlarının şer’an menhi ve haram olduğu beyan olunmuş idi. Bunun mucib küfr olup olmamasına gelince: evvel emrde şu ciheti arz ideyim ki: A’mal zahire, ahval batına ve ruhiyyenin mezahiridir. Ahval kalbiyye anda inkişaf ider ve rü’yet olunur. Ba’zı a’mal beşeriyye vardır ki kalbden bir dai’ ve sayik sebebiyle insan ana mübaşeret ider, te’sirat hariciyyeden azade olarak kendi haline kalınca behemehal o a’meli işlemek mecburiyyetinde olup ana mümanaat idemez.

  Ba’zı a’mal beşeriyye de vardır ki: ihvana muvafakat, kuvvete tebeiyyet, (**Sahife 24**) celb menfaat veya def’ mazarrat gibi bir takım esbab u avamil hariciyyenin te’siriyle mübaşeret olunur. Arızi olan o esbab saika zail olunca adet halini almamış ise insan andan feragat edebilir.

  Mesela almış olduğu terbiye neticesi olmak üzre bir kavmin ma’neviyyeti ile sıbgalanmış ve ahval ruhiyyesiyle hallenmiş olan bir adem zey u kıyafetde, adat ve muaşeretde, suret u siretde o kavme teşebbüh ve taklide ve anlara muvafakate muztarr olur. Saik ruhi ve kalbi olduğu içün kendi haline kaldıkça o zey u adeti, suret u sireti terke rıza ve semahat gösteremez. Şayed te’sirat hariciyye ile terke icbar olunursa kalben müteessir olup ruhundaki sıbga izale idilmedikce o adem bu halinden vaz geçmez. Fakat bir ademin zey u kıyafetde, adet u siretde bir kavme teşebbüh u taklidi arızi bir takım esbab hariciyyenin te’siri ile vaki’ olursa o adem o hali terk itmekde beis görmez, azab vicdani duymaz.

  Şu halde şapka, zünnar, gıyar, salib gibi ehl küfrün şiar ve alamet mahsusası olan şeyleri giyinmek, kuşanmak ve takınmak hususuna saik ya rüsuh bulmuş bir halet ruhiyye veya esbab hariciyye olmakdan hali değildir. Saik, esbab hariciyye olduğu takdirde ya ihtiyarı selbe bais olur veyahud olmaz. Bu makamda aklen başka ihtimal tasavvur olunamaz. Saik halet ruhiyye ise mesela terbiye ve i’tiyad te’siriyle bir ademin ruhu sıbgai küfr ile boyanmak ve kalbi o ma’neviyyet ile ittisaf itmek neticesi olmak üzre Allah’a, Resulullah’a, Şeriat’a ve sair zaruriyat diniyyeye iman u i’tikadı olmadığı içün seve seve ehl küfrün (**Sahife 25**) şiar u alamet mahsusasını iktisa ve ittihaz itmiş olursa o kimsenin küfründe şekk u şübhe yokdur ve olamaz. Zira bu a’mal zahiresine saik ayn küfrdür. Anın içün fukahai kiram hazeratı (küfre niyyet eyleyen kimse o andan i’tibaren kafir olur) diyorlar. Ve keza şer’ şerifde alamet küfr add olunan şeyleri istihsal veya hürmetini istihfaf idenlerin küfrü şübhesizdir. Şiar küfre teşebbühü istihlal itmekde bu kabildendir. Zira (من تشبه بغیر نافلیس منا) hadis şerifi ile şiar küfrde ehl küfre teşebbühün nehy olunduğu asr seadet nebeviyyeden zamanımıza kadar tevatüren nakl olunagelmekde olup ümmet Muhammed’den her asrda bulunan müctehidin kiram hazeratı bunun hürmetine icma’ u ittifak itmişlerdir. Binaenaleyh ehl küfre şiarlarında teşebbühün hürmeti edillei şer’iyyeden icma’ ümmetle sabitdir. Anın içün istihlal ve istihfafı küfrdür.

  Şiar küfr olan şeyleri iktisa ve ittihaza saik ıztırar ve ikrah mülci ya’ni el, ayak gibi a’zai bedeniyyeden birini kesmek veya öldürmek tehdid ve icbar suretiyle vuku’ bulursa def’ mazarrat içün kalbde iman u tasdik muhafaza olunduğu halde ancak o müddet esnasında şapka vesaire gibi şiar küfrü giyinmeğe, ittihaz idinmeğe şer’an ruhsat virilmişdir.

  Binaenaleyh böyle bir hal ıztırara ma’ruz kalan bir müslim şiar küfrü iktisa itmekle kafir olmaz.

  Ve keza gayr müslimlere benzemek kasdı olmadığı halde helaki icab iden hararet u burudeti def’ itmek zaruretinden içün milel gayr (**Sahife 26**) müslimenin kalensüve ve külahını giyinmek küfrü icab itmez.

  Ve keza harbde hud’a ve düşmanın esrar u ahvaline vukuf u ıttıla’ veya müslümanlardan gayr müslimlerin zararlarını def’ gibi ammei müslimlerin nef’ine aid bir maksad hayrın ve bir maslahat diniyyenin istihsali içün bilihtiyar şiar küfrü iktisa ve ittihaz idinmek mucib küfr olmaz.

  Fakat ticaret, tahsil u seyahat gibi menafi’ hususiyye içün diyar küfre gidip de orada veya diyar İslam’da bilerek, bilazaruretin ve bilihtiyar şapka vesair şiar küfrü iktisa eyleyen müslim hakkında ihtilaf olunmuşdur. Fukahai kiramın ekserisi (ehl küfre mahsus ve anların şiarı olan kalensüve ya’ni şapkayı bilazaruretin ve bilihtiyar giyinmek küfrdür. Zira bu alamet küfrdür. Anın içün bunu ancak mecusiyyet, nasraniyyet, yehudiyyet gibi enva’ küfrden birini iltizam edenler ve kalbleri sıbgai küfr ile sıbgalanmış olanlar giyinebilirler. Esasen alaim zahire ile umur batınaya istidlal ve anın üzerine hükm itmek aklen ve şer’an makbul ve mu’teber bir tarikdir.) diyorlar.

  İkinciye kail olanlar esbab mucibe olmak üzre diyorlar ki:

  Şapka gibi şiar küfrü bilihtiyar giyen kimse lisanen muvahhid, kalben musaddik olduğu içün mü’mindir. (**Sahife 27**) Ecillei müctehidin kiramdan imam A’zam rahimehullah hazretleri dimişdir ki: (Bir kimse iman ve İslam’dan ancak girdiği kapudan çıkar) müşarünileyh hazretlerinin bu kavline nazaran imana asalaten dühul ancak ikrar u tasdik ile olur. Çünki imanın rüknü bunlardan ibaretdir. Şapka giyen kimsede ise ikrar ile tasdik mevcuddur.


(CEVAB)

  İmanın bir takım levazımı vardır ki anların ademi ile imanın zıddı olan küfr tahakkuk ider. Mesela Allah Teala’ya, Enbiyai Kiram’a, Kütüb İlahiyye’ye ta’zim levazım imandandır. Bunları istihfaf ise ta’zime münafi olduğu içün küfrdür. Binaenaleyh münafii ta’zim ve emarei tekzib olan akval u ef’al şer’an mucib küfr add olunmuşdur. Esases şer’ şerif nazarında alamet tekzib ve emarei inkara makrun olan tasdik u ikrar mu’teber ve mu’tedün bih değildir.

  Şu halde imam müşarünileyh hazretlerinin kavlinin ma’nası imanın şer’an mu’teber olan rüknlerine münafi bir kavl veya bir fiil bir müslimden südur itmedikce kafir olmaz dimekdir. Nitekim puta secde itmek, Allah Teala’yı, Enbiyai Kiram’ı, Kütüb İlahiyye’yi, Şer’ Şerif’i tahkir u istihfaf eylemek gibi menafii iman olan bir iş işlemek veya bir söz söylemek alamet tekzib ve emarei inkar olduğu içün mürtekibinin küfrü ile hükm olunur. Fetavai Hindiyye ve Muhit Bürhani’de dinülür ki (Başına kalensüvei mecusiyye ya’ni mecusi şapkası (**Sahife 28**) giyen kimsenin küfrüne kail olanların kavli sahihdir.)

  Bu kavle zahib olanlara göre sui akideden neş’et eylediği içün kalesüvei mecusiyyeyi giyen kimsenin küfrüne hükm olunur. Nitekim (Ben mecusiyim.) diyen kimsenin bu sözü sui akidesini tasrih olduğu içün küfrü ile hükm olunmuşdur.

  Çünki mecusilere mahsus ve anların şiarı olan kalensüveyi bilihtiyar giyinmek giyenin ruhen mecusiyyet ma’neviyyetiyle sıbgalanmış olduğuna alamet ve emaredir. Anın içün bu kıyafetde görülenlerin küfrü ile hükm olunur.

  Şunu da arz ideyim ki bütün milletlerin baş kisveleri milliyyet ve dinleriyle bir nev’ alakayı haizdir. Şapkalar, serpuşlar mesela Avrupa memleketlerinde ne kadar muhtelif ayrılırsa ayrılsın hepsinin bir asıldan tenevvu’ eylemiş olduğu ve zaman, mekan i’tibarıyla ihtilaf itmekle beraber o aslın ruhu muhafaza idilmekde bulunduğu şübhesizdir.

  Şu halde şapka din ve milliyet alaimi olduğu içün onu giyen kimse (Ben bu milletdenim.) diye bir ikrar yapmış olur. Mukabilinde sarahat bulunan bu gibi delaletler ise her halde sarih gibi mu’teberdir. Ancak mukabilinde fiilen sarahat imanı gösteren ahval u a’mal karşusunda bu ikrar hükmden sakıt olabilirse de müslümanlar nazarında o adam kendisini şübheden kurtaramaz. Bu mes’ele şapkayı giyinmeğe saik kalbi ve ruhi olmadığı takdirdedir. Saik, kalbi olursa imanı gösteren ahval u a’mal riya u nifak ve o ademin de mürai ve münafık olduğuna hükm olunur. (**Sahife 29**) Esasen şiarlarında gayr müslimlere teşebbühden men’ u nehy ile Şari’in murad u maksadı beyn’el müslimin milliyyet islamiyye te’sis eylemekdir. Milliyyet İslamiyye’nin milliyyet küfre mahsus olan şiarda ve adat u etvarda küffardan ayrılup anlara benzememekdir. Binaenaleyh milliyyet İslamiyye’de gayret göstermek ve izhar salabet itmek şiar imandandır. Anın içün her müslüman, ahkam diniyyeye mugayır ve bilhassa milliyyet İslamiyyeye muhalif olan umurda ictinab etmelidir.

  Şu halde lisanen ikrar ve bedenen ibadet ve amel gibi milliyyet İslamiyye’nin alaim zahiresiyle asla alakadarlık göstermeyüp ziyy ve kıyafetinden başka gayr müslimlerden farkı kalmamış olanlar kıyafetlerini de anlara benzetiverince batınlarındaki imanı temsil idecek ve milliyyet İslamiyyeyi gösterecek hiçbir halleri kalmadığı içün (من تشبه بقوم فهو منهم) hadis şerifinin muktezai münifince o ademlerin zümrei kefereye iltihak itmiş olduklarına suret kat’iyyede hükm olunur. Bu hakikati tavzih içün bir misal irad itmek isterim: Her devletin alamet mahsusayı haiz bir nev’ bayrağı vardır ki o bayrak hangi vapurun, zırhlının, tayyarenin, mektebin, binanın üzerinde bulunursa o devletin olduğuna hükm olunur. Mesela bizim Yavuz zırhlısı bütün müştemilatı i’tibarıyla İngiliz, Fransız, Alman zırhlılarına benzediği halde yalnız şanlı bayrağının alamet farikasıyla anlardan imtiyaz ider. Bu alameti görenler bizim zırhlımız olduğuna hükm ederler. Başka devletlerin bayrağının bizim zırhlıya çekilmesi siyaseten, örfen, adeten ve kanunen memnu’dur. Anın içün bunun mürtekibi hıyanet (**Sahife 30**) vataniyye, cinayet milliyye ve ecnebi taraftarlığı cürmiyle itham idilerek i’damına hükm olunur. Bunun içün düvel mütemeddineden hiç birisinin bayrağını bizim vapurlara, zırhlılara çekmek suretiyle anlara taklid ve teşebbühe yeltenmeğe hiçbir kimse cesaret gösteremez.

  İşte bunun gibi (من تشبه بغیرنا فلیس منا) hadis şerifiyle müslümanların şiar ve alamet küfrde gayr müslimlere benzemeğe yeltenmeleri men’ olunmuşdur. Binaenaleyh bizim zırhlıda başka devletlerin bayrağını görenler o zırhlının bizim olmağına hükm edecekleri gibi şapka, salib ve sair şiar küfrü giyen ve takanların da milliyyet İslamiyye’den çıkıp zümrei kefereye iltihak itmiş olduklarına hükm iderler.

  Fukahai kiram hazeratı kalensüvei mecusiyyeyi giyen kimselerin küfrünü tasrih eyledikleri halde kalensüvei yehuddan bahs itmiyorlar. “Bunları giyinmek mucib küfr değil midir?” diye sual olunursa cevab olmak üzre deriz ki: Şer’ Şerif nazarında küfr, millet vahide add olunduğu içün alamat küfr beyninde fark yokdur.

  Binaenaleyh, anasır gayr müslimeden herhangisi olursa olsun anların şiarı olan şeyleri giyinmek, takınmak, kuşanmak, kavl sahiha göre küfrdür. (من تشبه بغیرنا فلیس منا لاتشبهوا بالیهود ولابالنصاری) hadis şerifi milel gayr müslimeye mahsus olan şiar u alamet beyninde şer’an fark olmadığına delil u bürhandır.

  “Şapka, zünnar, salib gibi şiar küfrden ma’dud olan şeyleri iktisa ve ittihaz idinmekle şer’an me’murun bih olan şeyleri (mesela namazı (**Sahife 31**) zekatı) terk ve menhi anh olan şeyleri (mesela zinayı, sirkati) irtikab beyninde fark nedir ki evvelkiler alamet küfr ve emarei tekzib add olunduğu halde ikinciler add olunmuyor?” diye bir sual irad olunacak olursa cevabından deriz ki: Vakıa ikinciler de evvelkiler gibi şer’an memnu’ ise de hevesat u şehevat nefsaniyye bunları işlemeğe fıtraten saikdir. Anın içün kuvvei şeheviyyeleri akıllarına galib olan zümrei beşer dinen memnu’ olan müştehiyat nefsaniyyeyi irtikabdan hali kalmaz. İşte bunun içün Şari’ onları emarei tekzib add itmişdir. Fakat ehl küfre mahsus olan şiar u alamet irtikab içün böyle bir özr ve fıtri bir saik yokdur. Zira bu esasen nefsin arzu ve meyl eylediği müştehiyyat cümlesinden değildir. Şu halde bunu irtikaba saik sui akideden başka bir şey olmadığı içün Şer’ Şerif memnu’at şer’iyyenin bu kısmını alaim küfr ve emarei inkar addiyle mürtekibinin küfrüne hükm itmişdir.

  Fukahai Kiram hazeratı (Bir mes’elede doksan dokuz ihtimal küfre ve bir ihtimal de adem küfre olursa adem küfr ciheti tercih olunmak suretiyle fetva virilmek iktiza ider. Zira küfr cinayet azime olduğundan adem küfre bir ihtimal var iken tekfir cihetine gidilmek muvafık olmaz.) diyorlar. Şu halde “Buna nazaran şiar küfrü irtikab edenler nasıl tekfir olunabilir?” diye sual olunursa cevabda diriz ki: Fukahai kiram hazeratının bu sözleri mes’elede adem küfre ihtimal bulunduğu takdirde bil’icma’ küfr ile fetva virilmek icab (**Sahife 32**) ider. Bununla beraber fukahanın bu sözleri nefs’ül emre değil ihtiyata mübtenidir. Mes’ele iman ve küfre müteallik olduğundan gayet mühimmdir. Anın içün bir mes’elede küfre doksan dokuz değil, hatta bir ihtimal bile olsa aklı başında bir müslim böyle muhataralı şeye mücaseret itmemelidir. Zira o bir ihtimal nefs’ül emrde mucib küfr olabilir. Müslüman içün en mu’teber ve en kıymetdar olan iman ve İslam mes’elelerinde şaibei küfr olabilecek şeylerden sakınmalarını ihvan dine tavsiyye eder ve (اعملوا فسیری الله عملكم) = “Dilediğinizi işleyiniz. Allah amelinizi görüyor.” nazm keriminin mazmun alisine ihvan dinin nazar dikkatını celb eylerim. (فاعتبروا یااولی الابصار) و السلام علی من اتبع الهدی

الحمدلله رب العالمین والصلاة والسلام علی سیدالمرسلین وعلی اله واصحابه اجمعین فی كل وقت و حین آمین

10 Zilhicce Sene 1342, 12 Temmuz 340




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı - Sebilürreşad

  (Sebilürreşad, Aded 634, Sahife 157 - Efrenci 15 Ocak 1925)   Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı    Türkistan ahvâl...