14 Mayıs 2025 Çarşamba

Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı - Sebilürreşad

  (Sebilürreşad, Aded 634, Sahife 157 - Efrenci 15 Ocak 1925)

  Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı 

  Türkistan ahvâli hakkında Aşkâbâd'dan Yeni Kafkasya gazetesine yazılan bir mektupta deniliyorki: "Bolşevikler Hilâl'e karşı dekaret neşrettikleri zaman ortaya Latin hurûfâtı mes'elesini çıkardılar, Arap hurûfâtına yavaş yavaş hücûma başladılar. Bu mes'elede Bolşevikler bir şeytanlık yapıyorlar. İslâm ve Türk düşmanı olan birkaç herif Rus Bolşevikleri (Biraydo gibi) Arap hurûfâtını himâye ederek meydana çıkıyor. Bir kısım Ruslar ilim ve fen terakkisi nâmına Latin hurûfâtı takdîm ederek "Fennî delîller gösteriyorlar!" Siyâsî idâre ise müslüman komünistlere Arap hurûfâtına karşı ciddî bir hücûm ve muhârebe açmayı, Arap hurûfâtı taraftarlarını aks-i inkılâbcı göstermeyi, Çeka ile tedhîş etmeyi kat'î sûrette emr eder. Gûyâ Arap hurûfâtına karşı hareketi, Ruslar tarafından değil, müslümanların kendileri tarafından olarak göstermeye çalışıyorlar. Moskova bendeleri de bütün ictihâdları ile velîyyü'n-ni'metlerine sadâkat gösteriyorlar. Bir Romalı "Kölelerimiz sâdık oldukları müddetçe Roma hâkimiyeti ebedî olacaktır." demiş. "Müslüman komünistler sâdık oldukça Moskova hâkimiyeti ebedî olacaktır." demeye de Pasköteski, Goldenberg ve Anderyeflerin hakkı vardır."
 
Me'haz: (Sebilürreşad, Cild 25, Bağcılar Belediyesi Başkanlığı, Sahife 171)

10 Mayıs 2025 Cumartesi

Beyan'ül Hakk Refikimizden - Meşrik İrfan Gazetesi

  (4 Receb Eş'şerif 1328, 11 Temmuz efrenci 1910) 
 
  "Sırat Müstakim" refikimizin 94 numerolu nüshasında görülen bir makale ehemmiyyet mündericatına mebni mulahhasen ber verh ati derc olunur:

 
Avrupa'da Talebemiz

İstanbul'da Tesettür - İşret Aleniyye
  
  Talebemiz içinde hüsn ahlak ile temeyyüz itmiş ve memleketi hakkında hüsn niyyet perverde eylemekde bulunmuş olan zevat muhteremenin vücudunu işitmek erbab sadakatin kalbine bir feyz işrah bahş eylemekdedir. Fakat tehalüf tebayi' hasebiyle içlerinde ba'zılarının kendilerini hüsn idare idemiyerek ma'etteessüf adab şer'iyye ve ahlak milliyyemize münafi harekata cür'et eylediklerini, ezcümle bulundukları mahallerde şapka ile resm aldırarak bu tarafa göndermekde olduklarını işidiyoruz. Bu da memleketin terakki ve tealisini düşünenlerce, talebemizin tahsillerinden istifade ümid idenlerce elem azimi mucib oluyor. Şu hal esef iştimal vaki' ise hükumetin balada beyan olunan kaziyyei mühimmeyi asla nazar i'tibara almamakda, talebenin ahvalini mürakabeye me'mur zevatın dahi vazifelerini lakaydiyle ifa itmemekde oldukları añlaşılıyor. Avrupa'da ulum ve fünun mütenevvia tahsil itmiş, fakat kendisinde ahlak ve adab milliyyeden eser kalmamış, kavmiyyetini zayi' itmiş olan gençlerimizden millet ne gibi bir hidmete intizar itmelidir? Efradından bulunduğu milletin hukuk u haysiyyetine ve hissiyat ve adat mevzuasına riayeti olan bir genç o milletin alamet fahiresi dimek olan o serpuşu çıkararak şapka ile gezemez.

   Bu babdaki meslek lakaydi acaba hangi siyaset ve hangi hikmet ile kabil te'lifdir? Yoksa tahsil içün olsun, me'muren olsun Avrupa'ya giden ehl İslam'ın serpuş millilerini bırakarak şapka isti'mal eylemelerini tecviz ider bir hükm şer'i var da biz mi bilmiyoruz? Elhasıl hükumetimiz din u milletin merzasına kat'iyyen muvafık olmayan ahval u harekatı men'a ve mütecasirlerini te'dibe muktedir değilse, Avrupa'ya talebe i'zamından ferağat idelim de evladımızın memleketimizde iktisab hüner ve ma'rifet eylemeleri her neye mütevakkıf ise anı istikmale çalışalım. Millet mukadderatını tevdi' eyleyeceği ellerin böyle fena bir halde yetişdiğini asla tecviz itmez. Gençlerimizi din hususunda böyle zaif ve mübalatsız gördükçe insanda doğrusu millet İslamiyye'nin terakki ve tealisi ümidi kalmıyor.

  Zamanımızda hususat diniyyede cehalet adeta zarafet add olunarak diyanet celilei İslamiyye'nin hakaikine vukufla iştiğal abes görülüyor. Evet dinde cehalet o dereceyi bulmuş ki şeair celilei İslamiyye'ye münafi bir hareketi görülen kimseye bir müktezai emr ilahi, kavl leyyin ile ma'ruf emr olunmak istenilse bunu hürriyyet şahsiyyelerine tecavüz addiyle i'tirazata ve ma'rufu emr iden zat hakkında bir takım tefevvühata kıyam ederler. Mesela merkez hilafet İslamiyye olan İstanbul'da hatta devair resmiyyeden ba'zılarında Ramazan şerifde alenen nakz sıyam ma'etteessüf görülüyor. Ramazan şerifde aklama kahve pişiren kahveciyi bihakkın men' iden polis me'murunun hareket vakıası hürriyyete münafi add idilerek bir çok i'tirazat u münakaşata sebebiyyet virir. Hürriyyeti bu derece mutlak suretde tefsir idecek kadar cehalet gösteren İslamlara acımamak kabil mi?

  Mevsim münasebetiyle mekatib İslamiyyece bir çok tenezzühler yapılıyor. Ezcümle bürhan terakki menfaatine Yalova'ya icra idilen seyahatde vuku'a getürülen ahval ğayr meşru'a cidden bais teessüf ve teessürdür. Mekteb tenezzühlerinde kurulan işret trapezalarının ma'sum evlad vatanın ahlakı üzerinde hasıl ideceği sui te'siratı ta'dad itmeğe lüzum göremem. Hele bu gibi halat müessifeye karşu devair aidesince gösterilen tavr lakaydiye ne kadar hayret idilse azdır.

  Adab ve ahlak umumiyyeyi muhafaza itmek ve bunu muhill her gune hareketi men' eylemek vezaifi cümlesinden değil midir? Yoksa zabıtamız ma'sum mekteb çocukları arasında muhadderat İslamiyye ortasında elhasıl alenen işret iden bir kimseyi o halinden men' itmeği - hürriyyet şahsiyyesine tecavüz addiyle - münasib görmüyor da menfaat ammı feda mı idiyor? Umuma mahsus mahallerde alenen işret men' idilse hükumetin bu hareketi hangi şeriate hangi kanuna hangi medeniyyete muğayir düşer? Alem insaniyyete bundan büyük hidmet mi tasavvur idilür?

  Şeriat celilei Muhammediyye'nin muhadderat islamiyye içün ta'yin buyurduğu tesettür bugün ne hale gelmişdir. Kadınlarımız içün pek büyük fahr ü şeref bahş iden iş bu tesettür maddesinin hüsn muhafazasına dikkat ve nezaret itmek kimlerin vazifesidir? Avrupa terbiyesiyle müftehir münevver'ül fikr ba'zı aile reislerinin kadınlarını tesettüre da'vet itmeyecekleri derkar bulunduğundan bunları hükm celil şer'iye riayete da'vet vecibesi hükumete ve ulemaya terettüb itmez mi?

  Kadınlarımızın kıyafetleri hele seyr mahallerinde erkekler içerisinde düşüp kalkışları o kadar çirkin manzara teşkil idiyor ki dinine muhabbeti, riayeti olan bir kısm ehl İslam eyyam ta'tiliyyede tenezzühe çıkup da muğayir merza ahvali görüp müteessir ve dilhun olmakdan ise evlerinde imrar vakt itmeği tercih idiyor.

  Sadede gelelim: Avrupa'ya talebe i'zamı şu sırada menafi' memleket noktai nazarından vacib görülüyorsa talebemizin Avrupa'da adab ve ahlak milliyyemiz dairesinde hareket itmelerini te'min idecek ciddi tedabir ittihazı hükumet içün farzdır. Her sene ahlak ve meslekleri layıkiyle añlaşılmamış yüz talebe göndereceğimize haklarında tahkikat amika icra idilmiş; neticede hüsn hal u hareketi ve adab ve adat İslamiyyeye riayeti tahakkuk itmiş on talebe i'zam idelim. Avrupadan gelecek yüzlerce talebenin nerede istihdam ve ne suretle terfiyye idecekleri de mülahaza olunmalıdır. Memleketimizin hal hazır ictimaisi acaba Avrupa'ya çok talebe i'zamına müsaid midir? Avrupa'dan gelecek hüner ve ma'rifet sahibi gençlerimizin kaffesi içün hidmet devlete girmeksizin te'min maişet olunabilmesi kabil olacak mı? Dikkatli intihablar neticesinde Avrupa'ya gönderilmiş olan talebemiz içinde de muğayir merza ahvale cür'et idecek olanlar bulunursa bunlar (hamiyyet u diyanetinden emin bulunduğumuz) nazırları tarafından vaki' olacak iş'ar üzerine muhassasatlarının kat'ıyla derseadete celb olunmalıdır. Bu yolda ittihaz olunacak tedabirin te'sirat hasenesi görülür i'tikadındayım. Her halde Avrupa'ya göndermek üzre evsaf matlubeyi haiz talebe bulabilmek içün evvel emrde memleketimizdeki mekatibi ıslah itmek, ulum diniyye derslerine ehemmiyyet virmek, hey'et ta'limiyyeyi ilmen ve ahlaken evsaf lazımeyi haiz zevatdan teşkil eylemek icab idiyor. Mekteblerimiz içün dinden bahis Türkçe yazılmış ciddi eserler aramak iktiza ider ki Trablus Şam ulemasından Hüseyn Cisr efendi tarafından te'lif idilüp üstad muhteremimiz Manastırlı İsmail Hakkı efendi hazretlerinin tercüme ve şerh eyledikleri risalei Hamidiyye nam kitab müstetab bu maksadı layıkıyla te'min ider. Diyanet celilei İslamiyye hakkında mebahis akliyye ve mesail nakliyyeyi muhtevi bulunan kitab mezkur mekatib ü medaris İslamiyye'de düstur ta'lim ittihazına bihakkın şayandır. Bunun ğayet i'tina ile tedrisine sarf mesai' olunması vacibdir.

Beyan'ül Hakk

  Avrupa'ya giden Osmanlılardan ba'zılarının şapka giydikleri ötedenberi söylenmekdedir. Yalnız ona dair birkaç söz söylemek isteriz. Fakat bunun bir cihet şer'iyye ve diniyyesi vardır ki andan bahs itmeyeceğiz.

  Evvela müslim ve ğayr müslim gençlerimize sorarız ki bir Osmanlı Avrupa'da gerek tahsil ve gerek mesalih saire içün bulunduğu sırada milliyyetini, Türklüğünü, Osmanlığını muhafaza içün şapka mı giymeli yoksa fes mi? Bi'ttab' fes giyerse kavmiyyet ve milliyyetde sebat itmiş ve kendisini Osmanlı olarak göstermiş olur. Öteden beri görülüyor ki herhangi millet efradından biri milel saire memalikine gitdiği vakit milli serpuşlarını tebdil itmemişlerdir.

  Frenkler; memalik İslamiyye'ye ilk duhullerinde şapkalarını, sakallarını, elbiselerini, adat milliyyeleri üzre ibka idüp asla tağyir ve tebdil itmemişler. Ve İslamlardan o şekilde insan görmeyenlerin nazar istiğrabına ve çocukların hakaretine ma'ruz kaldıkları halde asla fütur getürmeyerek kiminin sakalının ortası ve kiminin kenarları traş olduğu ve her millet kendisine mahsus şapkalarını labis bulunduğu halde İslamlar arasında tanınmışlar. Çok uzağa gitmeyelim. Elyevm bir İngiliz Fransa memleketine gitdiğinde adat ve ahlak milliyyesini anlara benzetmek istemez. Şapkasını, sakalını İngiliz adatına muvafık suretde ibka eyler. Japonlar o koca Japon evladları Avrupa'ya tahsile gitdiklerinde adat milliyyelerini kat'an terk itmediler. İffet ve namuslarını muhafaza eylediler. Avrupa'nın sanayi'e, maarife müteallik ulumunı tahsil idüp memleketlerine avdet itdiler. Bilmiyoruz bize ne olmuş ki adat milliyyemizi bırakarak oturmamızı, kalkmamızı, me'kulatımızı, melbusatımızı vira Avrupalılara benzetmeğe bir temayül gösteriyoruz.

  Genclerimiz Avrupa'da şapka giydikleri sahih ise bu iki şeye haml olunmak lazım gelir. Birisi her hususda frenkleşmeği arzu itmek, ikincisi Avrupa'da fes giyenler nadir olduğundan bir hakarete ma'ruz olmamak içündür. Birinci şıkka ihtimal viremeyiz çünki kendi milletini terk iden kimseden daha alçak tasavvur olunamaz. Olsa olsa hakarete ma'ruz kalmamak içün olmalı. Lakin Avrupa gibi hürriyyet ve medeniyyetde pek ilerüye gitmiş olan bir memleketde zann itmeyiz ki bir Osmanlı serpuş millisini giydiğinden dolayı düçar hakaret olsun. Hatta ba'zı tüccarlarımız fes ve sarığıyla liecel et'ticare Avrupa'ya gidüp geliyorlarda düçar taarruz ve hakaret olmayorlar. Fi'lhakika bir kimse görülmedik bir elbise ile bir memlekete giderse herkesin nazar dikkatini celb ider. Fakat temadi itdikçe, çoğaldıkça herkes alışır kesb i'tiyad ider. Zaman istibdadda bir çok Türk ve Osmanlı evladları gitmiş idi. Eğer serpuş millimizi, adat ve ahlakımızı Avrupalılara tanıtdırmamışlarsa teessüfler ideriz. Ve hiç olmazsa bundan böyle müslim ve ğayr müslim Avrupa'ya gidecekleri serpuş millilerini muhafaza iderek Avrupalılara Türk ve Osmanlı kavminin alamet farikasını göstermelerini genç evladlarımızdan bekleriz.
 
Me'haz: (wikilala.com,  Meşrik İrfan, Aded 132)

19 Nisan 2025 Cumartesi

Kesb (Meşrik İrfan Gazetesi, 2 Muharrem 1329)

  Efzal kesb ticaret ve ziraat ve sanaatde bununla beraber şer'an haram ve memnu' olan şeylerden ma'da hiç bir iş meayibden değildir. Fakat ba'zısı ba'zısından efzaldir. Mesela ticaret ve ziraat ve sanaat ile çulhalık, hammallık, devecilik müsavi değildir. "Sanaat ve ziraat ve ticaret gibi esbab maişete tevessül ile ihtiyar tekellüf iden kulunu Allah Azimüş'şan sever. Andan razı olur." mealini mutazammın olan "انالله یحب العید المؤمنن المحترف" hadis şerifi Ömer radiyallahu anhümadan mervidir. Müşarün ileyh işbu hadis şerifi rivayet itdikden sonra "Sizlerden biriniz esbab maişete tevessül itmeyerek hanesinde oturup "Ya Rabb beni merzuk eyle" duasıyla meşgul olmasun. Bilirsiniz ki Cenab Hakk semadan sim u zer yağdırmaz." dimişdir. Ya'ni Cenab Perverdigar alem asumandan sim u zer yağdırmağa kadir iken yağdırmaması matluba vüsul içün esbabına teşebbüs olunması hikmetine mübtenidir. Nasıl ki asumandan baran feyz resan nazil ve anın sebebiyle meadin u nebatat ve hayvanatda nümüvv ü hayat hasıl olur. Dimek oluyor ki: Semadan sim ü zer yağıyor ise de baran sebebiyle yağıyor. Şu halde matlubun sahai husule vüsulü esbabına tevessüle vabestedir. Şuaradan birisi "حاطر بنفسك كی نصیب غنیمة ان الجلوس مع العیال قبیح" ya'ni "Kesb rızk içün bezl cidd ü cehd idüp cihad gibi meşakkatli işlere saldır. Ta ki servet u ğanimete tesadüf idesin. Tehiy dest olarak evlad u iyal ile hanede oturmak bir emr kabihdir" dimişdir. Hazret Ömer radiallahu anh "Bir kimse tenbelliğe tabi' olsa hukukunı zayi' ider." mealini müş'ir olan (من اطاع التوانی ضیع الحقوق) buyurmuşdur.. Müşarün ileyhin ziya' hukukdan maksadı kesb rızkda tekasül ve kusur iden tehiy dest kalup hacc u zekat ve sadaka gibi ibadat maliyyeden ibaret bulunan hukukullahı ve infak u iaşesi üzerine vacib olan nefsi ile iyalinin hukukunı ifa idemiyerek zayi' ider dimek olsa gerekdir.

Şair

"علی المرء ان یسعی ویبذل جهده،
و یقضی ان الخق ماكان قضیا"

  ya'ni "Te'min maaş içün kişinin üzerine mehma imkan iktidarını sarf u bezl itmek lazımdır. Ve kaffei mahlukatın halıkı olan Cenab Halık Teala Hazretleri ise takdir eylediği mikdaratı kaza ider. Lakin abd kaderi bilmediğinden üzerine sa'y itmek lazımdır. Ve lihikmetin sarf himmet idüp vesail tedarik maaşa tevessül ile me'murdur." dimek isteyor. Ve hükema "لا تحمل نفسك مالا تطبق و لاتعمل عملا لا ینفعك و لا تغتر بامرأة ولو بذلت لك ودها ولا تثق بمال وان كثر" ya'ni "İktidarın mevki'inde olan işi deruhde ve tahammül iderek it'ab fikr itme ve dünyada ve ahiretde fevaid ve menafi'i olmayan işi işleyüb de izaai ömr ü evkat eyleme ve her ne kadar izhar asar vedd ü hamiyyet iderlerse de zümrei nisvana (kelime okunmuyor) ve meftun olma ve ne kadar kesret ü vefret olursa da mal dünyaya i'timad itmeyüp ancak Bari Teala hazretlerine vüsuk i'timad eyle" dimekdir.

Me'haz: wikilala.com, Meşrik-i İrfan, Numero: 171

10 Nisan 2025 Perşembe

İltizam Adalet

   Allah Teala Hazretleri mahlukat içinde insanı hüsn suretle halk ve akl ile mümtaz buyurup Hitab Uluhiyyet'ine tahsis buyurduğunun hikmeti sorulamaz. Zira muhtac, muhtacun ileyhe her şeyi soramaz. Her şey'in muhtacun ileyhi olmak da hakikaten Cenab Hakk'a mahsusdur.

  Binaenaleyh mukaddes ve ğayr mes'ul olmak ancak Vacib ül'Vücud olan Allah Teala'ya münhasırdır.

  İnsanlar ise bay, geda cümlesi mes'uldür. Eğer insanlar bundan evvel olduğı gibi yine kendilerinde (la yüs'el)lik tasavvuruyla zir destanına karşı icra ideceği ahkamda Şeriat Muhammediyye'de beyan buyurulduğu vechile Adalet Kanun İlahiyye'yi ta'kib itmeyüp de indi kanun ile hükm iderek terakki itmek da'vasında bulunırlarsa Allah Zül'Celal'e karşı azamet füruşluk ile teşkil muhalefet itmiş olurlar. Hakim Mutlak olan Cenab Ahkem el'Hakimin ise insanların bu fırkai muhalifesini (العظمة ازاری و الكبریاء ردائی فمن شاركنی فی واحد منهما قصمته) hadis kudsisi ile tehdid buyuruyor.

  Sinin adideden beri çekilen muzayikalar hep tehdid İlahi'yi nazar i'tibara almamak neticesi idi. Hatta üç dört senedir Hakim Mutlak Teala ve Tekaddes Hazretleri bu tehdidi a'dai din vasıtasıyla daha ziyade teşdid buyurduğı içün çarei halası idrak idebilenleri makhur ve mağdur idemeyen nice pelidler cahine mağrur iken Habib Güzin'i Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselam efendimiz hazretleri hürmetine sülehai ibadın duası berekatı olarak bizi ikaz ile i'lan adalet itdirdiği gibi yeminler ile de cümlemizi takyid buyurdu.

  Eğer bundan sonra da Adalet Şer'iyyeyi terk ve kavanin indiyye ve taklidat ecnebiyye ile terakkiyi tensib ider isek henüz hududumuzda müterassıd bulunan cünud İlahi hareket ider ve o zaman bizi kimse kurtaramaz.

  Eğer yeminimizin muktezası olan Adalet Şer'iyyeyi icraya başlar isek ezdaddan olan ruh ile cesedden vücudumuzı bit'terkib imtizac itdiren Cenab Rahman Rahim memleket Osmaniyye'de mutavattın edyan muhtelife erbabını bir noktada cem' ider.

  Cenab Müellif el'kulub on bir temmuzdan beri bizi cem' buyurduğu gibi eshab Peygamberi'nin kalblerini de (فالف بین قلوبكم) muktezasınca cem' u te'lif ile şevket u kuvvetlerini tezyid buyurdukdan sonra bir gün Cenab Fahr Risalet efendimiz ile meşveretleri esnasında kendilerinden istişmam olunan cüz'i tereddüdün cezası olmak üzre eshab kirama hitaben ve imtinanen (اذا كنتم قلیل مستضعفون فی العرض تخافون ان یخطفكم الناس فآواكم وایدكم بنصره و رزقكم من الطیبات لعلكم تشكرون) ayet celilesini inzal ve anlara itab buyurdu.

  Bu ayet kerime ile bize itaben de:

  "Ey Osmanlılar! Bir avuç çadır halkı iken sizi Seğüd civarında iva' ve iskan ve nusret İlahiyyem ile te'yid idüp helal olan ğanaimle rızkınızı tevsi' ve şanınızı i'la eyledim idi. Siz Ahkam İlahiyyem'i terk ve keyfi muamelelerle tarik muavvece sapdınız, mütenebbih olunuz Tarik Müstakime avdet idiniz ki edai şükr itmiş olasınız." tarzında hitab buyuruyor. Şu Tehdid İlahiye karşı Ahkam Şer'iyye ve Ahlak İslamiyye'mize temamiyle temessük idersek "یبشر كم ربكم مرحمة منه" sır cemili zahir olacağı zıman İlahi dahilindedir. ومن اه التوفیق

Bayezid Müciz Dersammlarından
Hadimi Hasan Sabri

Me'haz: wikilala.com, Beyan ül'Hakk, aded 12, 28 Zül'kade 1326

6 Nisan 2025 Pazar

İslamiyyet'de Taleb Maişet

   Şeriat Ğarrai Muhammediyye, hılkaten zaif, hayvanat saire gibi müstakillen ihtiyacatını tedarik ve tesviyeye ğayr muktedir, her halde yekdiğerinin muavenetine müftekir bulunan insan içün havayic zaruriyyesini te'min hususunda her dürlü teşebbüsat meşru'ada bulunmasını, mezraai ahiret olan bu dar sa'y u teklifde - neticei verziş u amel olarak - ancak ihraz idebildiği mesubat mikdarınca nail niam ebediyye olacağını emr u beyan buyurmuşdur.

  Binaberin lazımei maişeti istihsal içün insan esbab maişete delalet idecek akl u idrak ile erzak mukadderesini taleb itmek bir emr tabi'i ve şer'idir. Amma erzak mukadderesini tahsil hususunda bir hayli meşakk u müşkilata tesadüf idecekmiş ne be'is var.

علی المرأ ان یسعی لما فیه نفعه
ولیس علیه ان یساعده الدهر

  Yahud nasibei akl u idrakinin kuvvet u kemaline rağmen bir hissei cüz'iyye elde idebilmiş; bundan tahsil maişet hiss u i'tikadına ne zarar; Halık'a karşı sui zann beslemeğe, sebeb dalalet add itmeğe ne sebeb. Şairin:

كم عاقل عاقل اعیت مذاهبه
وجاهل جاهل تلقاه مرزوقاً
هذا الذی ترك الالباب حئرة
وصیر العاقل النحریر زندیقا

  diye tasvir itdiği gibi nice akilleri esbab maişeti te'min hususu sergerdan iderek sebeb dalaleti olmasına, bir çok cahillerin de enva' naz u niam içinde hayat güzar olup gitmesine bakup da terk taleb u sa'y doğru mudur? Hem bize ilel mesalihin hepsi münkeşif midir ki sui zanna hakkımız olsun. Ba'zı mesalih vardır ki - lihikmetin - anı bilmekde ancak Cenab Zül'Celal infirad itmişdir. Madem ki insan fıtraten açığını kapatmağa, açlığını izaleye, her dürlü ihtiyacat zaruriyyesini tahsile müftekirdir. Her halde esbab lazımeye tevessül itmesi zaruridir. Bu ise muhitinin derecei temeddün ve terbiyesini bilmekle, ana göre terbiye görmekle husulpezir olabilir. Bu hususda istiğna göstermek, evin bir köşesine çekilüp de öyle bomboş oturmak kar akıl değildir.

  Cenab Hakk; Resul Zişan'ına bile (فاذا فرغت فانصب والی ربك فارغب) nazm İlahisiyle ferman buyurmuşdur ki ehl te'vilin beyanına göre ma'nai münifi: "Habibim! Umur dünyadan ferağat itdiğin vakitde ibadete kıyam et. Ancak Rabbine teveccüh eyle." dimekdir.

  Gerçi bu nazm celil; Cenab Peygamber'i taleb maişete terğib vadisinde sevk olunmamışdır. Fakat ihtiyac mikdarı hazz dünyevinin ahz u istihsalinin mendubiyyetini ifade idiyor.

  Anın içündür ki Nebiyy Muhterem Efendimiz Hazretleri; (لیس خیركم من ترك الدنیا للآخرة ولا الآخرة للدنیا ولكن خیركم من اخذ من هذه و هذه) buyurmuşlardır ki manai celili; (Ümmetim! Dünyayı ahiret, ahireti dünya içün terk idenler, sizin hayrlılarınız değildirler. Belki sizin hayrlınız dünyadan da ahiretden de hissedar olanlardır.) dimekdir.

  Kezalik, Sahih Buhari'de mezkur olduğı üzre Cenab Hidayetmeab Efendimiz bir hadis nebevilerinde (İnsanın kesb yediyle kazanup yediği taam gibi hayrlı bir taam kat'iyyen olamaz. Nebiyy İlahi Davud aleyhisselam da kendi kazancıyla geçinirdi.) buyurmuşlardır.

  Kur'an Kerim'de beyan buyurulmuşdur ki Davud aleyhisselam Ta'lim Sübhani ile geniş zırhlar i'mal idermiş. Yalnız Hazret Davud değil bütün kavafil enbiya da birer hırfetle tahsil maişet itmişlerdir. Binaberin muhafazai hayat ve te'min seadet içün lazım gelen esbabı istihsale sa'y ve ğayret itmek bir hareket mezmume add idilemez. Çünki dünyasız ahiret olmayor.

لا تتبع الدنیا و ایامها
ذما وان داری بك الدائرة
من شرف الدنیا و من فضلها
ان بها تستدرك الا خرة

 
Me'ali

  Dünya, vukuat günagünı havi olan kara günleriyle seni mahfuf mesaib u şedaidi kılsa da yine sen anı lisan mezemmetle yad itme. Dünya içün şeref u meziyyet sayılan umurdan biri de niam uhreviyyenin ancak dünya ile kabil istihsal olmasıdır.

  Lakin Şeriat Ğarrai Ahmediyye; hubb dünyanın, taleb maişetin kemmiyyet u keyfiyyet meşruasını da takyid idiyor. Emel dünyevi memduhdur, bir rahmet Sübhaniyye'dir. Vücuh hayra masruf olmak şartıyla, şayed emel olmasa idi rui arz tabi'atiyle muattal kalacağından eser umrandan mahrum olurdu. İnsanların üzerinde yaşaması bile ğayr kabil bir hale gelirdi. Bir asr ehalisi kendilerinden evvel güzeran olan ümemin asar umranından hiç bir şey tevarüs itmemiş olsa idi şimdi biz acaba dünyayı ne halde bulurduk.

  Cenab Risaletmeab Efendimizden mervi olan bir hadis şerif de bunı müeyyiddir. (قال سید الانبیاء صلی الله علیه وسلم الامل رحمة من الله لامتی ولو لاه لما غرس غارس شجراً ولا ارضعت ام ولداً)

  Yoksa Karun gibi cem' mal ve servet müktesebeyi ibadullaha zulm u eza yolunda isti'mal niyyetiyle perverde idilen emel mezmumdur; haramdır. Hatta insanın dünyadan öyle bir emr ğayr meşru' ile iddihar eylediği hazz vafir; fıtratında merkuz bulunan tuğyanı tezyide sebeb olduğı, ba'zı ümem salifenin ahvalinde görüldüğü gibi kendisini uluhiyyet da'vasına kadar sevk itdiği de müstemirren meşhud olagelmişdir: (قال الله تعالی عز و جل؛ كلا ان الانسان لیطغی ان رأه استغنی)

  Amma şart salah ile perverde idilen emel ne kadar vasi' olursa olsun müstahsendir; makbuldür. Emel makbulün ittisa'ından dolayı sahibi sezai levm görilemez; tevekkülden de çıkmış sayılmaz. Mübelliğ fazilet tevekkül bulunan Nebiyy zişan efendimiz bile ezvac tahiratının bir senelik maişetini iddihar buyurmuşlardır.

  Hülasa, ebnai cinsine muavenet, i'lai Kelimetullah, i'mar vatan, terfih evlad u iyal niyyat hayriyyesiyle iddihar idilen servetler memduh olduğı gibi (نعم المال الصالح للرجل الصالح) sitayişine bile mazhardır. Bahusus muhafazai hukuk vatan fikriyle iddihar servet idilirse mendubiyyetden farziyyete irtifa ider. Cenab Zül'celal; "Müdafaai düşmanan içün gücünüz yetdiği kadar kuvvet ihzar idiniz." diye mü'minine Kitab Hakim'inde ferman buyurmuşdur. Bu Ferman İlahi'den istinbat olunur ki mü'minler bulunduğı asr u muhitin icabatına göre tehyiei kuvvet, cem' servet itmesi vacibatdandır. Bu vadide telkinat celilei İslamiyye pek çoksa da mesrudat vakıayı taleb maişetin nazar Şeriat'de ne derecelerde mültezim olduğunu isbata kafi gördük. 

Hüseyin Hazım

Me'haz: wikilala.com, Beyan'ül Hakk, Aded 7

4 Nisan 2025 Cuma

Cem'iyyetimiz

 قال الله تعالی عز و جل

"و اعتصمو ابحبل الله جمیعاً ولا تفرقوا"

  Madem ki milletin hakk ictimaı iade idildi.

  Madem ki hükumet, harekat keyfiyye ve muamelat müstebidesine nihayet virerek milletin efkar ma'kule ve meşru'ası muhassalasının cihet istikametini ta'kibe başladı. 

  Madem ki usul meşveret her işimizde üss'ül esas ittihaz kılındı.

  Madem ki herkesin, mevki' ictimaiyyesi nisbetinde mes'ul ve muateb tutulacağı takarrür itdi. Bütün efrad millet içün bir çok vazifeler hasıl oldu.

  Bu vezaifden biri ve belki birincisi, meşrutiyyet meşru'amızın esasını tahkim u tersin itmek idi; bu vazife heman heman ifa idildi. Taht emniyyetimizde bir hükumet meşruta teessüs itdi. Bize bu seadeti bahşa sebeb olan cem'iyyet, bu meşrutiyyet meşru'amıza te'sir ve ika' zarar idebilecek elleri kırmak hususunda efkar ümmetin, kulub milletin pişvalığı vazifesini deruhde itdi. Cenab Hakk'dan ise ümidimiz berkemaldir. Çünki (ید الله مع الجماعه)dır.

  Diğer bir vazifei mühimme de efrad milletin ayrı ayrı teşebbüsat ma'kuleleri terkib u tevhid idilerek mecrai lazımına sevk idilmesi keyfiyyeti idi.

  Evvelki vazife, seadet milliyyemizin mevzu'unu teşkil eylediği gibi bu da ğayesini te'min eyleyecekdir.

  Bu noktayı derpiş iden erbab mesalik, meslekleri dairesinde bir takım cem'iyyetler teşkiline başladılar. Gerçi lüzum tabi'i olmaksızın yalnız görenek sevkıyle faidesiz encümenler teessüs değil, teşekkül itdi. Fakat tehavvülat haliyyemizdeki fevk'aladelik, inkılab hazıramızdaki sür'at düşünülürse, esasen ğayr tabi'i olan bu ictima'ların bu noktai nazardan tabi'i olduğı teslim idilmek iktiza ider.

  Bu sahnei inkılabda ulema, umuma teveccüh iden vezaifle beraber ayrıca mühimm bir vazife karşısında bulunuyordu. Bu vazife ise bütün müslimine mu'tekedat esasiyyelerini tefhim, vazifei diniyyelerini tebliğ itmek farizasıdır.

  Fi'lhakika senelerden beri teb'id idilen cehalet ve istibdadın netayic ilmiyyesi olarak efrad müsliminin ma'lumat diniyyesi müktesebat sairesiyle mütenasib bir halde kalmış ve medeniyyet ğarbiyyenin; iktibas ve memleketimize tatbiki adeta farz olan terakkiyatı medeniyyesine lakaydane davranarak tedenniyatı ahlakiyyesine temayüller gösterilmiş ve aftab İslamiyyet'in şa'şa'ai hakikiyyesini idrak idemiyecek nazarlar çoğalmış idi.

  Ulema bu acı hakikati derpiş idiyordu. Temamiyle anlayordu. Ağlayordu. Fakat bir şey söyleyemiyordu. Yalnız:

  (یریدون ان یطفؤ انور الله بافو اههم ویأبی الله الایتم نوره) ayet kerimesini okuyarak atiye intizar idiyordu. Çünki erbab din biliyordu ki dinini Allah her zaman himaye idecekdir. Evet bir şey söyleyemiyordu. Çünki tebliğ ahkam diniyyeye hangi noktasından başlanılsa adalet ve levazımına temessük, zülm u istibdada mukavemet emrinden başka bir şey' olmayacakdı. Bunı anlayan eclaf istibdad efkar mel'anetlerini başlıca ulemaya atf itmişlerdi. Vaazlarda dua ve İsrailiyyat'dan başka heman heman bir şey' söylenmemesi mecburi idi.

  Ulema, uhdesine terettüb iden o icrasında mecburiyyet diniyye bulunduğı halde te'sir istibdadla yalnız tasavvurlarda kalan şu vezaif aliyyeyi şimdi kemal himmetle ifaya karar virdi. Ve hemen bir cem'iyyet ilmiyye te'sis itdi.

  Serd idilen şu üç vazifei esasiyyeden anlaşılır ki:

  Evvelen - Cem'iyyetimiz bir "Cem'iyyet Siyasiyyei Vataniyye"dir. Şu vazifei umumiyye noktai nazarından cem'iyyetimiz doğrudan doğruya "Osmanlı İttihad Ve Terakki Cem'iyyeti"ne merbutdur. Binaenaleyh İttihad Ve Terakki Cem'iyyeti'nin bütün Osmanlıların seadet müşterekelerini te'min hususunda ta'kib itdiği meslek siyasiyi ta'kib idecek ve tebliğat meşru'asını her zeman ifa eyleyecekdir.

  Saniyen - Cem'iyyetimiz bir "Cem'iyyet İlmiyye"dir. Binaenaleyh İstanbul ve taşra medreselerinin ihyası ve tahsilin tealisi ve talebei ulumun her nev' ulumdan hisseyab idilebilmesi çarelerini düşünecek ve mekteb ibtidaiyye ve sairede tahsil diniyi nazar i'tibara alacak ve aid oldukları makam nezdinde teşebbüsat lazımede bulunacakdır.

  Salisen - Cem'iyyetimiz bir "Cem'iyyet Diniyye"dir. Binaenaleyh gerek mevkut ve ğayr mevkut risale ve ceridelerle ve gerek va'az u nesayih suretiyle müslümanların dinlerine olan merbutiyyetlerinin temamii takviyyesine çalışacak ve her sınıf halka zaruriyat diniyyesini ve istita'ati nisbetinde ahkam İslamiyye tefhim u tebliğ idilecek ve lüzum görilen mahallere birer hey'et ilmiyye irsal eyleyecekdir.

  Ve bahusus sırf hakayik İslamiyye'ye adem vukufdan neş'et iden ba'zı efkarın pek sehif, pek haksız olduğı dahi enzar umumiyye karşusunda isbat idilecekdir.

(و من الله لتوفیق)

Fatin

Me'haz: wikilala.com, Beyan'ül Hakk, Aded 1

"Dini Müceddidler" Kitab Nafi'sinden

   Sonra kadın ile erkek arasında müsavat yokdur. Kadın yalnız cazibei nisvaniyyesiyle erkek üzerinde nafiz olabilir. Diğer cihetden bütün kuvvei maddiyye ve ma'neviyye i'tibarıyla erkeğin madunundadır. Kadınların her devirde zib u ziynete inhimakından da anlaşılır ki onlar ne kadar muhterem de olsalar, eşyai nefise gibi başkalarına aid bir mevcudiyyet tebeiyyeyi haizdirler. Şahsan güzel görünmek arzusunu hiç bir şeye feda idemeyen kadınlar, kendilerini, nisbetle kavi ve galib mevki'inde bulunan erkek cinsinin ve cins rical arasında da galibiyyetle temayüz idenlerin hakk imtiyaz ve mükafatı gibi telakki itmekden fıtraten hali kalamazlar.

  Ba'zı memleketlerde görülen cereyanlara tevfikan erkeklerin himayesi altında te'min olunan kadın hukuku, ya'ni erkeklerin virmesi ile hasıl olan sun'i müsavatlar, kuvvai maddiyye ve ma'neviyyece iki cins arasındaki fıtri tefavütü izale idemez.

  Kadınların bu asr terakkide erkeklerle boy ölçmek içün iskarpin ökçelerine, üzerinde güçlükle yürünecek kadar bir irtifa' ğayr tabii virmek ihtiyacında bulunmaları, fıtratlarındaki noksanın kendilerince bile takdir olunduğuna en açık bir delil teşkil itmez mi? Halbuki mübarezei hayat yolunda geri kalmamak içün koşarken sendelemek tehlikesine karşı bilmem ki bu ayaklar ne kadar mukavemet idebilir?


Me'haz: Dini Müceddidler, Mustafa Sabri Efendi, Sahife 343

Siyaset Şer'iyye 4

 Hukuk Umumiyye Ve Şahsiyyenin Cihet Şer'iyyece Ta'biri - Habs - Ve Ba'zı Mevadd Kanuniyyenin Şer' ile Mukayesesi -

---

 Bir gün Safvan bin Umeyye hazretleri mescid Nebevi'de naim bulundukları sırada arkasında bulunan ridasını birisi sirkat itmekle derdest idilerek huzur Risaletmeab'a getirilüb cereyan iden muhakeme neticesinde cürm müddeaya sübut bulmağla sarikin yedinin kat'ına hükm Nebevi lahik olunca Safvan bin Umeyye "Ya Rasulallah! Benim cübbem içün mü eli kat' olunacak? Ana hibe itdim." dimesi üzerine muhterem Efendimiz "فهلا قبل ان تأتینی" ya'ni "Bana gelmezden evvel afv ideydin a!" buyurarak hükm Nebevi tenfiz idilmişdir.

 Ma'lumdur ki, cihet cezaiyyede bir cürmün vuku'ı takdirinde hukuk umumiyye ve şahsiyye olmak üzre iki hakk tevellüd ider.

 Hukuk şahsiyyeye müteallik iddialar mutazarrır olan eşhasa aid olub fakat hukuk umumiyyeden bütün hey'et ictimaiyye efradının mutazarrır ve asayiş umumiyyeyi muhill bulunması hasebiyle müddeii umumiler tarafından iddia vuku' bulmasa bile ikame olunur. Çünki hey'et ictimaiyye mutazarrır olmuş ve anların vekili müddeii umumiler bulunmuşdur. Bir hukuku umumiyye da'vası ikame idildiği takdirde müddeii umumi sulh olmak ve saire gibi hiç bir sebeb u bahane ile davai vakıadan ferağat idemiyeceği tabii olmağla beraber mahkemeye sevk idilen bir sarikin mücrimiyyetine ve temdid mücazatına hükm lahik oldukdan sonra müddeii şahsiyyenin ferağati hükmün tenfiz icrasına mani' olamaz.

 Ğarb felasifei hukukiyyununun makam iftiharında yeni bir şey zann idilen hukuk umumiyye ve şahsiyye ta'birlerini ileride tavzih ideceğimiz üzre bizde ahkam şer'iyyenin vücuduyla meydana konulmuş ve yalnız ihtilafat lafziyye ta'birat mezkureye bir yenilik bahş itmişdir. Cihet şer'iyyede hukuk umumiyyenin mukabili Hakkullah ve hukuk şahsiyyenin hakk abddir.

 İşte nazar adalet Peygamberiye arz olunan sirkat mes'elesi hem hakk abd hem de hukukullahı cami' ve bu cihet galib olmağla Safvan bin Umeyye'nin mal mesruku sarika hibesi hukukullahı, felsefei cezaiyyece hukuk umumiyyeyi iskat idemiyeceğinden hükm Nebevi'nin tenfizine mani' olmamışdır. Vakıa kütüb fıkhiyyede; mal mesruk sarika hibe veya bey' olundukda kat'ın lazım gelmiyeceği tasrih idilmekde ise de bunun kablel'terafü' ve hükmden mukaddem bulunduğu yine eimmenin cümlei ictihadlarındandır. (1)

( 1: ولو امرالحاكم یقطع السارق فعفی عنه المسروق منه كان عفوه باطلالان القطع حق الله فلا یصح العفو عنه. وقال ابو یوسف رح اذا وهباله اوباعهامنه او نقصت قیمتها بعدالترافع لم یسقط الخ جوهره جلد ٢ صحیفه ٢٦٤. Hukuk umumiyye ve şahsiyye ta'birlerine درر محشیسی عبدالحلیم ile تلویح'in 705inci sahifesine bak!)

 Yazdığım nukulden dahi istidlal olunacağı üzre hukuk umumiyye da'vasının tenfiz ve icrası ta'til olunamaz.

 Bizde sıhhat u züyufu düşünmeksizin aynen kabul idilivirmiş bir çok mesail felsefiyye vardır ki felsefei şer'iyye anları pek kadim olarak vaz' buyurmuşdur.

 Sanadid erbab hukukdan bir şahsın "Cihet cezaiyyede ahkam şer'iyye nazar i'tibara alınsaydı daha güzel olurdu." diye vuku' bulan feryad hakikiyyesine her daim iştirakden kendimizi alamıyoruz.

***

 Kuran azamet ünvanda "الیوم اكملت لكم دینكم الخ" buyurulmuş ve din mübin Ahmedi mesalih dünyeviyye ve uhreviyyeyi kemaliyle cem' itmiş bulunmasıyla siyaset şer'iyye hayat insaniyyeyi, insanı, namus u ırzı, emvali siyanet içün lazım gelen ukubatı beyan eylemişdir. İcrai ukubatda ise menafi' umumiyye mevcud olmağla hukuk şahsiyyeye mukayyes olamaz.

 Bir fiil menhiyi irtikab iden şahsın istintak ve habsi şer'idir. Hele maznun sabıkai mükerrere eshabından bulunursa mevkufen de istintak olunması sahabei güzinin amelleriyle sabitdir.

 Siyaset şer'iyyede habs, "الا ان یسجن الخ" ayet kerimesinden müstedell olduğu üzre azab elime mukarin olmağla ukubat elimeden ma'duddur. Fakat hilafet Faruk'a gelinceye kadar bizde habshane mevcud değildi. Cenab Faruk buna lüzum görerek Safvan bin Ümeyye'den dört bin dirheme bir hane iştirasıyla habishane ittihaz buyurdu. Habis içün bir müddet muayyene olmadığından derecei cürme nazaran ta'yin olunmak üzre ul'ül emrin re'y ictihadına terk olunmuşdur. Habsin derecesi bu suretle re'y imama müfevvaz olmağla kanun ceza meydana gelmişdir. Burada cürmün nev'i ve mücazatın derecesi idilür. Fakat kanun cezanın hangi maddesine atf nazar olunsa bin dürlü müşkilata müsadif oluruz. Amma erbab hukukdan ba'zıları böyle dimiş ba'zıları şöyle tefsir itmiş. Mahkemei temyizin ihticaca gayr salih ve yekdiğerini nakıs mukarreratı bunı müeyyed imiş gibi bir alay "mışlar!!" içinde bir ma'nai sahih istihracı kabil olamıyor.

 Mesela bir kimse biriyle münazea iderek kamasını çekdiği gibi hem o şahsı hem de te'lif beyne çalışan varsa anı urıyor. Hey'et ictimaiyye iki şahsı icabına göre dört beş adamı bir caninin kurban tehevvürü olmak üzre ğaib idiyor. Sonra kanun cezanın 174 üncü maddesi mucibince on beş seneye mahkum idiliyor. Bu müddetin beş senesi afv ali olmak üzre tenzil idilürse mücrim on seneyi ikmal ile tahliyye olunuyor. Artık o şahs deni içün on sene mücazat tehzib ahlakına mı hidmet idecek?

 Haşa ve kella! Belki o gibi ceraimin ika'ına büyük cesaret alıyor da nazarında bir ademi katl itmek bir tavuk kesmek kadar ehemiyyeti kalmıyor. "On sene bir dirsek keyfi geldi geçdi." diyen canileri Aydın ovalarında çok gördüm. Hani ya ceza mücrimin tehzib ahlakına hadim ve ictira' cinayete müstaid olanlara ibret müessire olacak dı?! Bilfarz birisi evvelce husumete mebni fiil katli irtikab itmiş ise i'dam olunuyor. Şimdi şu iki ceza beynindeki adalet kanuniyye nedir? Evet biri mütehevviren bir kaç kişiyi öldürmüş on beş seneye mahkum amma diğeri tasmim suretiyle olduğu içün i'dam olunuyor. İşte fark kanuni!

 Fakat siyaset şer'iyye amd u kasdı, teammüd ve min ğayr teammüdü böyle anlamayub muamelei keyfiyyeye müstenid şeyleri teslim itdiğinden her ikisini de kısas idiyor. O yoldaki adaletsizliği kabul itmiyor. Amdde alet katli nazar i'tibara alıyor. Çünki amd esasen kasda dell ve kasd ise ef'al kalbiyyeden olup buna ıttıla' müteassir olmağla "Bir şey'in umur batınada delili ol şey makamına kaim olur." ya'ni delil zahirisiyle amel olunur diyerek alet katl ve cürmü nazara alup seyf, bıçak u hançer ve buna mümasil alet ile vukua getirilen katllerde katilin katli kalben arzu ve zihnen tasavvur itdiği anlaşılmağla teammüdün vücuduna hükmde tereddüd göstermiyor. Binaenaleyh eczai bedeni tefrik idecek derecede bir alet ile cerh itmiş ise katile amden katil dinilerek mucib katl olunuyor. Artık mehakim nizamiyyenin on beş seneye mahkum itdiği şahsın müddeisi mahkemei şer'iyyeye müracaat ve suver şer'iyye dairesinde katli isbat idüp merci' alisince hükm şer'inin tenfizi muvafık görülerek tasdika iktiran itdimi hükm nizami keellemyekün addiyle kısas icra idilir ki adalet de budur. Hele buna afv alinin nüfuz idememesi adalet şer'iyyenin meziyyetini bir kat daha i'la ider.

***

 Vakıa siyaset şer'iyyeden olan ahkam ve muamelata isnad şiddet ile medeniyyet hazıraya ğayr muvafık olduğı tarafgirane bir suretde ba'zı müellifin ğarbiyye tarafından iddia idilmiş ise de mutalaat vakıalarının derecesi bir delil kaviye müstenid olmadığından kabulde ma'zuruz.

 Siyaset şer'iyyede şiddet dinilen hususat medeniyyet hazıraya pek müfiddir. Çünki tebayi' insaniyyede meknuz olan ef'al seyyienin ref' u izalesinde isti'mal şiddet kadar bir tedbir olmayacağı derkar ve bu da kendi iddialarıyla bedidardır.

 Hey'et ictimaiyyenin dairei emn u edebde payidar olmasını müstelzim icraat ne kadar şedid olursa tehzib ahlaka da o nisbetde hidmet idilmiş dimekdir.

 Bir canii katilin ebnai cinsi hakkında olan katl gibi eazım cürmü irtikabından dolayı layık kısas ve i'dam olarak bu makule ef'ale cür'ete müstaid olanlara telmih idercesine hey'et ictimaiyye muvacehesinde kısasen i'dam idilmesi lüzumu siyaset şer'iyyede (ولكم فی القصاص الخ) nass mehabet nümudıyla hey'et ictimaiyyeyi ikaz itmiş iken buna vahşet, siyaset şer'iyyede şiddet ma'nası virmek ne kadar hakk şikenane bir hareket olacağı meydandadır. Gerçi i'dam cezalarına muvakkat ve müebbed küreklere tahvil ile yine alem insaniyyete hidmet idiliyor ise de emsalini terhib hususunda bu gibi eazım cinayeti irtikab isti'dadına malik olanların vicdanına göre kısas ve i'damdan daha cüz'i te'sir ideceği unudulmamalıdır. Çünki bir katili kısas ve i'dama bedel bir zindanda habs ile her dürlü lezaiz hayatiyye ve ezvak nefsaniyyeden mahrum bırakarak mübtelai enduh ve mihnet eylemek anı bir def'a i'dam iderek bu eziyyetden kurtarmakdan daha şedid ise de habsden halas olabilmek ihtimalinin mevcudiyyetine mebni her halde kısas u i'damın icrası düçar ta'vik olmaması daha ziyade mucib menfaat olacağı mutalaat kasıranesinden bir dürlü kendimi alamıyorum.

 Cihet şer'iyyede katlin cezası yalnız kısasdan ibaret olmayup kat' tarik yolunda adam öldürmüşler hakkındaki cezanın suver icraiyyesi salben olmasına ve i'dam hakkındaki ta'rizat kanuniyye ve suver icraiyyeye nazaran i'dam dimekdir.

 Bu makule kutta' tarik hakkındaki ceza 62inci maddei kanuniyye zeyline nazaran şer' ile müttehiddir.

Ma'baadi var.

İbn Hazım Ferid

Me'haz: wikilala.com, Beyan'ül Hakk, aded 11

2 Nisan 2025 Çarşamba

Frenk Mukallidliği Ve Şapka

 (Muhavvilin Notu: Lisan Arabi'ye ıttıla'ım olmadığından ba'zı ta'birat Arabiyyeyi Latin harflerine hatalı tahvil etmiş olmam muhtemeldir. Kariin kiramdan ma'zur görmelerini rica ederim.) 
 
 
Atıf Efendi Kütüphanesi Neşriyatından

Aded

3





Frenk Mukallidliği ve Şapka

Muharriri: Fatih Dersamlarından İskilipli Muhammed Atıf

Satış Mahalli: Bayezidde Hakkaklarda 47 numerolu dükkan

İstanbul – Matbaai Kadr

1340











Frenk Mukallidliği ve Şapka

  بسم الله الرحمن الرحیم

 الحمد الله الذی اباح لعباده الزینة واحب ان یری العیهم آٓثار النعمة والصلوة والسلام علی سیدنا محمدالذی نهی امته عن التشبه بالملل الغیر الاسلامیة و علی آله و اصحابه الذین اجتنبوا عن تقلید الفسقة و الفجرة


Taklid

  Mukallid: Taklid iden dimektir.

 Taklid: Hüsn zann idüp muhikk olduğunu i'tikad itmek sebebiyle bir kimseye i'tikadda, kavilde, fiilde, suret ve siretde bila delilin ittiba ve iktida eylemek ve ana benzemek dimektir.

  Şer' şerif nazarında alelıtlak taklid caiz değildir. Ezcümle mücerred nazar ve istidlal ile vukuf mümkün olan usul i'tikadiyye ve esasat islamiyyede, mucizat ile müeyyed olan Resul zişan (s.a.v) efendimizden başka bir kimseye taklid caiz değildir. Bu babda her ferd icmalen veya tafsilen müstedil olmak lazım ve vacibdir. Binaenaleyh istidlal kudretini iktisab itmeyen günahkar olur.

  Fakat umur ibad muattal olmamak içün yalnız füru' şer'iyyede (**Sahife 4**) ya'ni ibadat ve muamelatda derecei ictihada vasıl olmayanların müctehidlere taklidi, zarureten meşru' kılınmışdır.

  Şu kadar ki emr dinde mutemedün aleyh olan husus şer'iyyeye muhalif olan hususatda (لا طاعة لمخلوق فی معصیة الخالق = Halık’a ma’siyyet olacak işde mahluka itaat olunmaz) hadis şerifi muktezai münifince ne bir müctehidin, alimin, şeyhin, ne de hulefa, umera, hukema, felasifenin i’tikadata, ibadat ve muamelata, ahlak ve a’daba dair sözlerine, fiilerine, ittiba’, inkiyad, taklid ve teşebbüh kat’iyyen caiz değildir. Hulasai kelam bid’at kabihada, münkerat ve menahide ve şer’ şerife muhalif olan usul ve muaşerat medeniyyetde hiçbir kimseye taklid asla caiz değil, nerede kaldı ki şi’ar küfrde milel gayr müslimeye taklid caiz olsun. Bu kat’iyyen caiz olmaz.

  Şu halde bir müslimin şi’ar ve alamet küfr add olunan bir şeyi bila zaruretin giyinmek veya takınmak suretiyle gayr müslimlere taklidi ve kendisini anlara benzetmesi şer’an menhi ve memnu’dur. Bu hususa icma’ ümmet de in’ikad eylemişdir. Bundan şekk ve şübhe yoktur. Zira rasul zişan (s.a.v) efendimiz buyurmuşlardır ki (من تشبه بقوم فهو منهم = Bir kavme benzemeğe çalışanlar o kavimdendir.) (İmam Ahmed, Ebu Davud)

  Teşebbüh= Başkalarının işlediği bir işi onlara tebean işlemek dimektir. Şu halde hadis şerifin ma’nası: Bir kavme benzemeğe özenenler benzemek istenilen kadar müşterekde onlardandır, o kadar müşterek küfr ise küfrde, ma’siyyet ise ma’siyyetde, salah hal ise salahda, bunların şi’arı (**Sahife 5**) ise şi’arda o kavmin hükmüne tabi’ olurlar dimektir. Binaen aleyh bu hadis şerif ehl küfr ve erbab fıska benzeyişden nehy ve terhibi mutazammın olduğu gibi eshab salaha benzemekliği de teşvik ve terğibi de muhtevidir. Çünki hadis şerifde (kavm) lafzı münekker olduğundan hem sulehaya, hem gayrlarına şamildir. Nebi muazzam (s.a.v) efendimiz diğer bir hadis şerifde buyurmuşlardır ki (لیس منا من بغیرنا = Bizden başkalarına benzemeğe özenenler, bizden, bizim milletimizden değildir.) (El Cami’üs’sağir)

  Bu hadis şerif mantukı i’tibarıyla şi’arlarında milel gayri müslimeye teşebbühden terhibi mutazammın olduğu gibi suret ve siretlerinde sulehai müslimine teşebbühe terğibi de müş’irdir.

  Şu halde bu hadis şeriflerin muktezai alisince ehl islam tarik ve şi’ar küfr ve alamet bid’at kabiha add olunan şeylerde ehl küfre ve bid’at kabiha erbabına teşebbühden men’ ve nehy olunmuşdur.

  Esasen din islam’da küfr ve ma’siyyet menhi olduğu gibi şi’ar küfr ve şi’ar ma’siyyetde menhidir.

  Ehl küfr ve erbab ma’siyyete tarik ve şi’arlarında teşebbüh ise ekseriya ya küfre veya ma’siyyete veya ikisine zeria olduğu içün şeriat ahmediyye’de men’ olunup haram kılınmışdır. Vakıa ilk hicret nebeviyye zamanlarında yahudiler ne şi’arda, ne libasda, ne de başka bir alamet mahsusada müslümanlardan temeyyüz itmezlerdi. Risaletpenah efendimiz bu hususda sükut buyurmaları bu halin meşru’iyyetini göstermekde idi. Fakat bilahare bu (**Sahife 6**) hükm fesh olunup şi’ar ve tarikatde gayr müslimlerden müfarakat meşru’ kılınmışdır. Bunun sebebine gelince hicret nebeviyyenin ilk zamanlarında müslümanlar zaif olduklarından gayr müslimlere muhalefet henüz meşru’ kılınmamış idi. Bilahare din mübin islam edyan saireye galebe eyleyüpde ehl islam küffar ile cihada ve anlara cizye vaz’ına kesb kuvvet eyleyince tarikat ve şi’arda onlardan müfarakat meşru’ kılınmışdır.

  Dimek oluyor ki her asrda, her beldede milel gayr müslimenin tarik ve şi’arı her ne tarzda olursa olsun ehl islam bilazaruretin o tarik ve şiarda kendilerini anlara benzetmekden ve anların etvar ve a’datına uymakdan men’ olunmuşdur. Nitekim (من احدث فی امرنا هذا مالیس منه فهورد  = Her kim bizim şu işimizde ya’ni dinimizde andan olmayan bir şey ihdas iderse o şey merduddur) hadis şerifiyle usul ve berahin diniyyeye müstenid olmayarak re’y mücerred ile umur diniyyede ziyade veya noksan kılmak suretiyle yeni bir şey ihdas itmekden, bir bid’at vücuda getirmekden men’ olunmuşdur.

  Yoksa gerek ehl sünnet ve erbab dalal ve gerek ehl küfr tarafından ihdas ve icad olunan her bid’atden ve yeni yapılan şeylerden ve ehl küfr ile erbab dalale mutlaka müşabehetden nehy ve men’ olunmuş değildir. Zira uyumak, yatmak, oturmak, yimek, içmek gibi umur tabiyyede müşabehet zaruridir. Bundan başka alat ziraat, edevat sanaat, vesait harb, yatak ve matbah takımı gibi, emr dinden olmayup da kendileriyle yalnız garaz dünyevi maksud olan umur mübahayı ihdas (**Sahife 7**) meşru’ ve hatta bunlardan ba’zıları memurün bihdir. Binaenaleyh bid’at adiyye nev’inden olan bu gibi umurda milel gayr müslimeye taklid ve bu hususda anlara müşabehet menhi ve memnu’ değildir.


Din islam nazarında medeniyyet garbiyyenin meşru’ olan ve olmayan cihetleri:


  Bu bahse şuru’ itmezden evvel şunu arz ideyim ki: medeniyyet garbiyye, maddi ve ma’nevi iki ciheti haiz olduğu gibi bunlardan her biri beşeriyyete nafi’ veya muzırr olmak üzre ikişer kısmı havidir. Halbuki din islam beşerin ruhani ve cismani ğıda ve tekamülünü kafil olan bütün fezail ve kemalatı emr eyleyüp bunu ihlal iden rezayil ve kabayihi nehy ve men’ ider. Bu noktai nazardan fıtrat beşere en muvafık bir din olduğundan din islama din fıtrat tesmiye olunmuşdur. Bu asl ve esasdan dolayıdır ki:

  Din celil islam (من سن فی الاسلام سنةً حسنةً فله اجرها واجر من عمل بها من بعده من غیر ان ینقص من اجورهم شییئ) = Bir kimse din islam’a muvafık bir tarzda beynelmüslimin, bir tarik fazilet icad ve güzel bir şey ihtira’ iderse onun ecriyle kıyamete kadar o şey ile amil olanların ecr ve sevabının birer misli o kimseye aid olur. Ondan sonra o şey ile amel idenlerin kendi hisselerine düşen ecr ve sevabdan hiçbir şey noksan kılınmaz. ) ve (اننم اعلم بامر دنیاكم) = hakkında beyan şer’i varid olmayan dünya işlerini siz daha iyi bilirsiniz.) hadis şerifleriyle umur dünyadan dikiş iğnesinden tutup ta (**Sahife 8**) demir yollarına, toplara, zırhlılara, teyyarelere, vesait muhabereye, berri ve bahri ticarete, sanayi’ muhtelifeye, isti’mar arza, fabrikalara, alat ve edevat sanaate ve her asra göre erkan ve esbab cihada varıncaya kadar medeniyyetin maddiyyat kısmından beşeriyyete nafi’ olan umur mübahe ve haseneyi ihdas ve ihtira’a müsaade buyurmuşdur. Ve hatta (طلب الكسب فریضة علی كل مسلم و مسلمة) hadis şerifiyle nasa muhtac olmayacak derecede helalinden mal kazanmaklığı her müslim ve müslimeye farz kılarak emr maişetde başkalarına yük olmayup herkesin mesaii zatiyyesi ile geçinmeği meslek idinmesini emr itmiş ve (و اعدو الهم ما استطعتم من قوة) nazm celiliyle asrına göre düşmanı terhib idecek derece alat ve esbab cihadın i’dad ve ihzar olunmasını farz kılmış ve (طلب العلم فریضة علی كل مسلم و مسلمة) hadis şerifi ile de umur diniyyeden tashih i’tikad, tehzib ahlak, ıslah a’mal idecek kadar öğrenmeği her müslim ve müslimeye farz ayn kıldıktan başka bekai ebdana, idamei hayata ve beynennass muamelata dair muhtac olunan fünün ve sanayi’den başka kavm ve milletlere ihtiyacdan müstağni olunacak derecede öğrenmelerini müslümanlara farz kifaye kılmışdır. Şu halde anlardan bir taife, ulum ve sanayi’den bu derecesini öğrenmezlerse kaffesi günahkar olup dünya ve ahiretde bu kusurlarının ceza ve zararlarını çekerler. Din mübin islam aksam medeniyyetden, isti’mar arz, ulum, fünun ve sanayi’ gibi umur nafi’ayı emr idüp başka akvama ihtiyacdan iğna (**Sahife 9**) idecek derecesini öğrenmeği müslümanlara farz kılmış olduğu içündür ki medeniyyet islamiyye edvar aliyyesinde mezayai mümtazei cami’ sanayi’ bedia ihtira’ eylemişdir. Avrupa meşahir ictimaiyyunundan (Gustav Lebon)’un ba’zı asarıyla kütüb tevarihden müstefad olduğu üzre medeniyyetin sair anasır esasiyyesi gibi sanayi’den altı veya yedi bin sene evvel (din semavinin mehd zuhuru olan) Asya kıt’asında Asur sekenesi tarafından ihtira’ olunup bilahare Mısr’a nakl olunmuşdur. Kurun uladaki Yunan sanaati Dicle ve Nil sevahilinde ihtira’ olunan sanaatten doğmuşdur.
 
  Din celil islamın zuhuruyla şa’şa’adar bir medeniyyet fazılai islamiyye teessüs idince müslümanlar o zaman mevcud bulunan Mısr ve Yunan sanaatini iktibas iderek az zamanda asıllarına faik bir şekl nev’ine ifrağ ile mezayai aliyyeyi muhtevi sanayi’ bedia vücuda getirüp Mısr ve Yunan medeniyyetine tefevvuk etmişlerdir. Asar bakiyyei islamiyye bu müddeanın bir şahid adilidir.

  Ba’zı memalik islamiyyeyi isti’la idep salibunun sanayi’ nefisei islamiyyeyi iktibas ile kısmen Avrupa’ya nakl itmiş olmaları bugünkü garb sanaatinin terakki ve inkişafı esbabından biridir. Ve hatta ilk önce medeniyyete karşı garblıların kalbinde bir şevk uyandıran cazibe, Endülüs afakında lemean itmiş olan medeniyyet islamiyye ziyasıdır.

  O tarihden evvel garblıların cehl, zulmet, vahşet, herc ü merc içinde puyan olduklarına tarih şehadet itmekdedir. Dimek oluyor ki esas i’tibarıyla medeniyyet garbiyyenin müvellidi şarkdır. (**Sahife 10**) Din mübin islam medeniyyetin aksam nafiasını irşad iylediği ve medeniyyeti islamiyyece vaktiyle pek mühim asar harika vücuda getirildiği halde zamanımızdaki müslümanların bu fezail aliyyeden mahrumiyyetlerine sebeb nedir diye su’al olunursa cevab olarak deriz ki: mahrum kaldıkları sair hususatda olduğu gibi o emr münifei diniyye mukteziyatından bulunan sa’y ve amele tevessül itmemeleridir. Din islamın irşad iylediği fevaid aliyyeden istifade ancak o emr ve ahkam hakimanesine imtisal ve mukteziyatıyla amel itmeğe mütevakkıfdır. Şu halde iddiai islamiyyetde bulunanların kavaid diniyyeyi yalnız kütüb ve evrakda hıfz itmeleri hiçbir fayda te’min idemeyeceği gibi muktezai diyanet üzre a’sab ve a’zai bedeniyyelerini tahrik itmedikce de mücerred i’tikad ile matlub olan fevaid maddiyye ve ma’neviyye husulpezir olamaz.

  Resul muazzam (s.a.v) efendimiz bir hadis şeriflerinde buyurmuşlardır ki (وان من العلم جهلا) = (Ba’zı ilm cehl ile müsavidir.) Filhakika amele makrun olmayan ilm cehl ile müsavidir. Amelsiz alim reh a’vamdan uzaklaşmış olmaz. Menafi’ ilmiyyeden mahrum kalmak i’tibarıyla böyle alimin cahilden farkı yokdur. Mesela müskiratın hurmet ve mazarratını bildiği halde isti’mal iden bilmiyerek isti’mal iden ile müsavidir. Belki evvelki ikinciden daha ziyade müstehakk mezemmetdir. Binaenaleyh gerek erbab ilm ve gerek erbab din, ilm ve dinin muktezai münifi üzre amil olmadıkca bunların te’min eylediği füyuzat ve saadete mazhar olamazlar. Ma’ruzat salifeden müsteban olduğu üzre din mübin islam, erkan ve anasır medeniyyetin maddiyyat kısmından umur nafia’ ve hasenenin ihdasına müsaade idüp (**Sahife 11**) meşru’ kıldıktan başka bunları ihdas ve ihtira’ eyleyen milletlere bu hususatda taklide de ruhsat virmişdir. Fakat din celil islam (قل انما حرم ربی الفواحش ما ظهر منها ومابطن والاثم  والبغی بغیر الحق وان تشركوا بالله مالم ینزل به سلطانا وان تقولوا علی الله مالا تعلمون) = (Habibim de ki rabbim gizli ve aşikar olan kaffei fevahişi, ya’ni ensaba dair umum cinayatı, memba’ ism olan müskiratı ya’ni ukule aid cinayatı, bigayrihakk bağy ve zulmü ya’ni nüfus ve emvale aid olan cinayatı ve Allah’a şirk ile anın hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi ya’ni diyanete dair irtikab cinayet itmenizi haram kıldı.) nazm celili ile ilhad, zulm, şekavet, fuhş, içki, kumar, dans, bar, tiyatro ve sair sefahet ile meyhane, karhane, kumarhane, dans ve bar mahalleri küşadı gibi medeniyyeti garbiyyenin maddiyyat kısmından ahlaken, ictimaen, iktisaden, namusan ve dinen muzırr olan umur rezile ve kabihanın kaffei usul ve füru’unu haram kılıp men’ eylemişdir. Binaenaleyh medeniyyet garbiyyenin bu gibi rezilet cihetleri gayr meşru’dur. (*Haşiye: Anın içün Resul muazzam (s.a.v) efendimiz (من سن فی السلام سنةً سیئة فعلیه وزرها و وزر من عمل بها من بعده من غیران ینقص من اوزار هم شیئ ) = (Bir kimse din islamda fena bir yol ihdas iden ve çirkin bir şey ihtira’ iderse o fenalığın vizr ve vebali ile kıyamete kadar onunla amel edenlerin vizr ve veballerinden birer misli o kimseye aid olur. Andan sonra o fenalığı işleyenlerin kendi vizr ve günahlarından hiçbir şey noksan kılınmaz.) hadis şerifi ile beynelmüslimin çirkin ve fena bir şey ihtira’ından ve bir tarik rezalet ihdasından men’ ve terhib buyurmuşlardır.*Haşiye bitti) (**Sahife 12**) Şu halde böyle umur rezile ve kabihada efrad müsliminin hiç birisinin zamanın modasına uymasına, başkasına ve bilhassa milel gayr müslimeye taklid eylemesine, ta’bir diğer ile garblılaşmasına, Avrupalılaşmasına, asla mesağ şer’i yokdur. Zira meşru’iyyetine delil ve bürhan kaim olmıyan şeylerde taklid ve gayre ittiba’ın hurmet ve butlanına bu ayet celile en kuvvetli bir delil katı’dır. Binaenaleyh din mübin islam kaffe umur ve ahval rezilenin hem re’sen ihdas ve icrasını, hem de bu babda başkalarına taklid ve teşebbühü suret kat’iyyede haram kılmışdır.

  Medeniyyetin cihet ma’neviyyesine gelince: Şeriat mutahharai ahmediyye öyle ali kavaid medeniyye ve esasat ictimaiyye ve öyle ahlak fazıla vaz’ ve te’sis eylemişdir ki Avrupa o derece temeddüne vüsull içün daha pek çok emekler sarf itmeğe ve hatta tamamen kavaid mukaddesei islamiyyeyi kabul idivermeğe muhtacdır. O derece medeniyyet fazılaya irtika’ içün başka dürlü yol yokdur.

  Esasen medeniyyet garbiyye, seadet ve tekamül beşeri kafil bir medeniyyet hakikiyye değildir. Zira o ancak insanın behimiyyet ve cismaniyyet cihetinin seadet ve tekamülüne hıdmet idüp melekiyyet ve ma’neviyyetinin seadet ve tekamülünü asla nazar i’tibara almayor. Çünkü medeniyyet garbiyye hayat beşeriyyeyi ancak hayat faniyyei dünyadan ibaret telakki eylediği içün beşerin yalnız maddiyyet ve hayvaniyyet cihetinin tekamülüne atf ehemmiyyet idiyor. Bu suretle efrad beşerde asar behimiyyetin inkişafına bais olup melekiyyet ve hakiki insaniyyetin kemun veya büsbütün imhasına hıdmet iderek seadet sermediyyeye (**Sahife 13**) isal eyleyen fezail ve kemalat hakikiyyeden beşeri ebediyyen mahrum bırakıyor. Vakıa hayat cismaniyye ve dünyaya dair kemalat beşerin husulüne bir dereceye kadar medar olabiliyorsa da anın medar olduğu ahval ve evsaf, hayat dünyanın inkırazıyla münkarız olup gidiyor. Ma’ruz zeval ve inkıraz olan ahval ve evsaf ise seadet hakikiyyeden add olunamaz. Seadet hakikiyye hayat dünyadan sonra da devam edip bekapezir olan evsaf ve kemalat beşeriyyeden ibaretdir ki bunun mürşidleri ancak enbiyai izam hazeratıdır. Medeniyyet garbiyyenin buna rehber olabilmesi gayr kabil imkandır. Halbuki medeniyyet fazılai islamiyye beşerin melekiyyet ve ma’neviyyet cihetinin seadet ve tekamülüne hıdmeti asl ve esas ittihaz idüp bütün usul ve ahkamını bu cihetin inkişaf ve tekamülüne hadim olmak üzre vaz’ ve te’sis itmişdir.

  Şu kadar ki behimiyyetin seadet faniyyesi maksudun bizzat değil, belki melekiyyetin seadet bakiyyesini iktisaba vesile olduğu içün tebean maksud olmakla bu maksad aslıyi ihlale bais olmamak üzre hadd i’tidali tecavüz itdirilmemesini esas ittihaz eyleyüp suret mu’tedilanede ezvak cismaniyyeden istifade yolunu küşad itmiş ve bu suretle beşeri hem seadet faniyyeye, hem seadet bakiyyeye irşad eylemişdir. Şu halde seadet bakiyye ve kemalat hakikiyyeye ancak meslek enbiya isal ider. Binaenaleyh medeniyyet fazılai islamiyye bir medeniyyet hakikiyyedir ki desatir aliyyesine temamen temessük idilmek şartiyle her cihetden seadet ve tekemmül beşeri kafil ve hayat faniyyeyi dünyadan sonra da bekapezir olan evsaf ve kemalat hakikiyyeyi zamindir. Binaenaleyh seadet hakikiyyei beşeriyye sünen enbiyaya ittiba’ ve medeniyyet fazılai islamiyyeye tamamen temessük ile husulpezir olur. (**Sahife 14**) Şu halde medeniyyet garbiyye hadd zatında nakıs ve tekamül hakikiyi muhill olduğundan usul ve kavaid mukaddesei islamiyyeyi ve meslek enbiyayı temamen kabul itmedikce nefsül’emrde ve ukul selime erbabı nazarında medeniyyet hakikiyye add olunamaz.

  Binaenaleyh seadet ebediyye ve kemalat hakikiyyeyi iktisab itmek içün ehl islam medeniyyet garbiyyeye değil, garblılar medeniyyet islamiyyeye muhtacdır. Dimek oluyor ki din celil islam: medeniyyetin cihet maddiyye ve cihet ma’neviyyesinin melekiyyet ve behimiyyetce beşeriyyete nafi’ ve hadim olan aksamını on üç asr evvel re’sen vaz’ ve te’sis eyleyüp ebnai beşeri o şehrah müstakime sevk ve irşad eylemişdir. (*)

----------------------
(*) Esasen beynelmüslimin teali ve terakki itdirilmesi matlub olan medeniyyetin işte bu nev’idir. Bilhassa memleketimizin ihtiyacı medeniyyetin fazilet kısmıdır. Halbuki memleketde terakki itdirilen bu değil garb medeniyyetinin rezilet ve muzırr kısmıdır. Çünki ipiyce bir zamandan beri memleketimizde müfrit garb mukallidi bir şerzimei kalile, medeniyyet, hürriyyet, milliyyet namına gayr meşru’ ve muzırr cihetlerden mesela, fuhşun, içkinin, dansın, ahlaksızlığın, dinsizliğin, ta’mim ve tevsi’inden başlayor. Avrupa’dan yüklenip getirebildikleri levsiyyat ile ahlak fazılai islamiyyeyi tahribe, efkar milleti telvise çalışıyorlar.  Evlad vatanın kalbini yabancı ruh, yabancı terbiyye, yabancı i’tiyad ile aşılayorlar. Aşılayorlar da üzerlerinde temerküz itmiş olan ruh islamiyyet ve türklüğü söküp atmağa uğraşıyorlar. Bu suretle mevcudiyyet milliyyemizin istinadgahı olan temeller yıkılıp duruyor. Bu dalalet azimenin taammümü hem islamiyyet, hem türklük içün bais telehhüf olsa gerekdir. Medeniyyet garbiyyenin rezilet kısmı memleketimizde günden güne mazhar terakki oluyor ve bu uğurda (**Sahife 15**) azim mikdarda servet milliyye sarf olunuyor. Fakat meşru’ ve kemal şiddetle muhtac olunan cihetlere mesela elbise i’mali içün bir fabrikaya hiçbir şey sarf idildiği görülmüyor. Dimek oluyor ki asar hariciyyelerine nazaran medeniyyet garbiyye mürevvicliğinde bulunanlar bu perde altında menafi’ şahsiyyelerini te’min ve arzui şehvaniyyelerini tatmin gayesini istihdaf idüp menafi’ umumiyye ve fevaid aliyyei milliyyeyi asla nazar i’tibara almayorlar veya alamıyorlar. İddia eyledikleri kavillerini ef’al meşhudeleri tekzib itmekden hali kalmıyor.

------------

(**Sahife 15**) Medeniyyetin melekiyyet ve behimiyyetce beşeriyyete muzırr olan aksamını da efrad beşeri derekei behimiyyete tereddi ve inhitatdan tahlis içün men’ eyleyüp bu hususatın irtikabını ve bu babda başkalarını taklid ve teşebbühü suret kat’iyyede haram kılmışdır. Şu halde avrupa’nın şaibei sefahet ve reng milliyyetden ari ve bütün insaniyyetin tekamülat maddiyyesine hadim olan ulum, fünun ve sanaatinin, alat ve edavatının cümlesini ahz ve telakki ve bu hususatda anları taklid meşru’ ve merğubdur. Fakat meyhane, karhane, dans, bar, tiyatro ve sair müessesat süfliyye ve terakkiyat sefihane gibi hüviyyet diniyye ve ahlak fazılai islamiyyenin mahv ve izalesine bais olan i’tikadat batıla, ahlak kabiha, i’tiyadat rezile, ef’al ve a’mal mezmumesini ahz ve telakki ve bu hususlarda anları taklid gayr meşru’ ve menfurdur.

  Din islam işte bu nev’ medeniyyet sefihanenin terakkisine mani’dir. Çünki din mübin islam beynelbeşer cereyan eyleyen umur kabiha ve i’tiyadat rezilenin kaffesini hedm ve men’ içün vaz’ ve te’sis olunmuşdur. Anın içün islamiyyet medeniyyet garbiyyenin bu kısmı ile asla ictima’ idemez. Kalpleri garb levsiyyatı ile sıbgalanmış olanlar bu noktai nazardan din islamı (**Sahife 16**) mani’ terakki görüyorlar. Evet bu da medeniyyetden ma’dud ise din islam bu gibi medeniyyetin terakkisine yegane mani’ azimdir. Esasen sefahet ve rezaleti men’ ve nehy eylemek havass mümeyyizesindendir. Akl selim de bunu amirdir. Anın içün Avrupalılardan akl selim erbabının memleketlerinde teammüm itmekde olan sefahet ve rezaletin men’ine çalışdıkları mesmu’ olmakdadır. Ezcümle İngiltere’de hayasızlıkla mücadele itmek üzre (mister veb elyub) isminde bir ingiliz (nezahet cem’iyyeti) namıyla yeni bir cem’iyyet ahlakiyye te’sis itmişdir. Cem’iyyet ilk icraat olmak üzre ahlak umumiyyeyi ifsada bais olan kart postalların füruhtını men’ itdirmek içün hükumete müracaat karar virdiği gazetelerde görülmüşdür. Cem’iyyet akvamda ahlak umumiyyeyi ifsada bais olan açık resimler ile açık yazıların men’i içün devletlere tebliğatda bulunmuşdur. (Tokyo)da me’murin mahalliyye tarafından ahlak umumiyyeyi ifsad itdiği sebeb gösterilerek bütün danslar men’ olunmuşdur.

  Esasen Avrupa’da sözlerine i’timad olunan hekimler iler ictimaiyyat alimleri dansın mazarratlarını isbat içün diyorlar ki: yakinen sübut bulmuşdur ki dans ferdlerin seciyyesini, ahlakını, sıhhatini tahrib idüp musallat olduğu cem'iyyetlerin ma'nevi bünyesini kemirdikden başka fuhşu artdırıp münakehatı azaltarak nüfus buhranı denilen felaketi ihdas itmek suretiyle milletin madden intifasını ta'cil idiyor.

  Garb mütefekkirlerinin, akl selim erbabının, dans, içki, gibi garbın (**Sahife 17**) medeniyyet kisvesi altında beynelbeşer ta'mim eylemekde olduğu rezayili takbih itmekde bulunduklarına şahid olmak üzre ma'ruf müskirat düşmanı Amerikalı mistır (vilyım cansın)'ın 11 Eylül 340 tarihinde İstanbul'da bulunduğu zaman müskirat aleyhinde gazetecilere vaki' beyanatı irae ve bu makama kayd itmek isterim. Mümaileyh diyor ki: müskirat memnu'iyyeti fikri, garb müfekkiresinin mahsulü değildir. Bu fikr esas i'tibarıyla temamiyle şarklıdır, müslümanlık on üç asır mukaddem suret kat'iyyede müskiratı men' itmişdir. Binaenaleyh Amerika'nın keşfinden bir çok asır mukaddem şarkta memnu'iyyet fikri temelleşmiş idi. Bugün ise İslam dininin telkin ve ta'lim itdiği memnu'iyyeti Amerika'nın kavanin esasiyyesine girmiş bulunuyor. Halbuki: Tam biz müslümanlığın amil olup müskiratı men'e kalkışdığımız zaman ne garibdir ki siz, bizim mezmum gördüğümüz bir şeyi taklide yelteniyorsunuz. Garb, şarkın bir faziletini kabule uğraşırken siz garbın bir reziletini taklid idiyorsunuz bu, sizin lehinizde bir şey değildir.

  Buraya kadar arz olunan tafsilatdan şiar ve alamet küfrde milel gayr müslimeye taklid ve teşebbühün şer'an haram olduğu anlaşılmışdır.

  (**Sahife 18**) Mucib küfr olup olmamasına gelince: bu hususda beynelulema ihtilaf olunmuşdur. Fakat bu mes'elenin halli iman ile küfrün hakikatini ma'rifete mütevakkıf olduğu içün maksada şuru' itmezden evvel biraz da andan bahs itmek isterim.


İMAN VE KÜFR

  İman: Resul ekrem (s.a.v) efendimizin Allah teala tarafından getirüp haber virdiği zarureten, ve yakinen bilinen usul diniyye ve ahkam islamiyyenin hak ve doğru olduğuna kalben suret cazimanede inanup kabul itmek ve lisanen anı ikrar eylemekdir.

  Küfr: Din islamdan olduğu zarureten ve yakinen bilinen usul ve ahkamın kaffesini veya andan birini kabul itmeyüp inkar eylemek veya inkara delalet eyleyen bir iş işlemek dimekdir.

  Esasen Resul Zişan (s.a.v) efendimizden nakl olunagelen usul islamiyye ve ahkam şer’iyye sıhhat nakl i'tibarıyla üç kısma ayrılmışdır.

  Birinci kısm: Nebi Muhterem (s.a.v) efendimizden tevatüren menkul olup dinden olduğu avam ve havassca ya'ni umum müslümanlarca yakinen ve bilbedahe ma'lum olan usul ve ahkam islamiyyedir: Halık teala hazretlerinin vücudu, vahdaniyyeti, sıfat celilesi, ile meleklerin, kütüb semaviyyenin, peygamberlerin, kaza ve kader ilahinin, yevm ahiretin, ba'as ba'delmevtin, cennet ve cehennemin hakkiyyeti, alemin hudusu, kelimei şehadetin, (**Sahife 19**) namazın, zekatın, orucun, haccın farziyyeti, zinanın, livatanın, hınzır etinin, bigayrihakk adem öldürmenin ve sair enva' zulmün hurmeti gibi.

  Din Muhammedi'den olduğu tevatüren nakl olunup yakinen sabit olan bu nev' ahkama usul islamiyye ve zaruriyyat diniyye dinür ki: bir insan müslüman olmak içün behemehal bunların kaffesini tasdik ve kabul etmek lazım ve vacibdir.

  İmanın rükn aslisi olan tasdikden sonra usul ve ahkam mezkureyi mücmelen cami' bulunan (اشهد ان لااله الاالله و اشهد ان محمدا عبده و رسوله)'den ibaret olan kelimei şehadeti söylemek imanın şart ve rüknünden ma'duddur. Binaenaleyh usul ve ahkam mezkurenin kaffesine veya ondan ba'zısına inanmayup da redd ve inkar itmek veya inkara delalet eyleyen bir fiilde bulunmak küfr ve bunu irtikab idenler kafirdir.

  İkinci kısım: Resul Zişan (s.a.v) efendimizin dininden olduğu yakinen değil ancak istidlal ve ictihad suretiyle bilinen mesail diniyyedir. Allah Teala’nın mer’i olup olmaması misüllü yakinen ma’lum olmayıp ancak delil ile bilinen mesail gibi.

  Bu nev’ ahkam ve mesail diniyyeyi kabul ve redd ikrar ve inkar, iman ve küfrün mahiyyetinde dahil değildir. Binaenaleyh ahkam ictihadiyyenin münkiri kafir olmaz. Şu kadar ki tarik şöhretle nakl olunan ahkam ve mesail diniyye, mahiyyet imanda dahil olmadığından redd ve inkarı küfr değilse de mucib dalaldir. (**Sahife 20**)

  Üçüncü kısım: Din Muhammedi’den olduğu ancak haber vahid ile bilinen mesaildir ki iman ile küfr bu nev’ mesaile tevakkuf itmez. Zira şerait sıhhati haiz olan haber vahid, bab i’tikadda hüccet olamaz. Lakin bab amelde ya’ni ibadat ve muamelata dair ahkamda hüccet olur. Binaenaleyh haber vahid tarikiyle sıhhati sabit olan bir mes’elei diniyyeyi redd ve inkar hatadır.

  Arz olunan bu asla beş mes’ele teferru’ ider:

  1- Usul mezkurei islamiyyeden birine inanmadığı halde lisanen cümlesini ikrar eyleyen kimse Allah Teala’nın nezdinde kafirdir. Buna münafık dinür. Nifakı ma’lum ise nas indinde dahi kafir olur. Nifakı ma’lum değilse zahirdeki ikrarına nazaran müslüman add olunarak hakkında ahkam islamiyye icra olunur.

  2- Usul islamiyyeye kalben inanıp da dilsiz olmak gibi bir özürden dolayı lisanen ikrar idemeyen kimse hem Allah Teala nezdinde ve hem insanlar indinde mü’mindir.

  3- Kalbinde bir nev’ inanmak olmakla beraber teammüden ikrar itmemekde ısrar eyleyen kimse hem nezd İlahi’de hem de insanlar nazarında bilittifak kafirdir. Çünki anın bu hali kalbinde tasdik cezmi bulunmadığına delil ve bürhandır.

  4- Kalbinde inanmak bulunmakla beraber ikrara kudreti var iken her nasıl ise ömründe bir kerre olsun ikrar itmemiş olan kimse ulemadan ba’zılarına göre nezd ilahide mü’min, ba’zı ulemaya göre mü’min değildir.(**Sahife 21**)

  5- Bilihtiyar ve bilazaruretin saneme, aya, yıldıza, güneşe secde ve ta’zim itmek ve anlar içün kurban kesmek, ehl kilise ile beraber kiliseye girüp icrai ayin itmek, haç takınmak, Allah’tan başkasına ibadet itmek gibi şiar küfr ve emarei işrak olan bir fiil irtikab itmek, yahud Allah Teala’yı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini, şer’ şerifi, ahireti, inkar veya bunlardan birini tahkir eylemek, mesela mushaf şerifi çiğnemek gibi dildeki ikrar ile kalbdeki tasdikin yalan olduğuna şer’ şerif tarafından alamet zahire kılınan bir kavl veya bir fiil kendisinden sadır olan kimse mü’min değildir. Zira o kavl ile o fiili o kimsenin dilindeki ikrar ile kalbindeki tasdikin yalan olduğuna delil ve bürhandır. Anın içün her ne kadar müslüman isminde olup islam da’vasında bulunsa bile irtikab eylediği kavl ve fiili ile peygamber zişan efendimizi tekzip eylediği cihetle din mübin islamın hudud ve dairesinden ve ehl kıblelikden çıkup hem nezd ilahide hem ehl islam nazarında kafir olmuş olur.

  İlave olmak üzre şunu da arz ideyim ki küfr iki kısım olup biri asli diğeri arızidir.

  Küfr asli: Esasen zaruriyat diniyyeden olan usul ve ahkam islamiyyeyi kabul itmeyenlerin küfrüdür. Gayr müslimlerin küfrü gibi.

  Küfr arızi: Filasl din islamı kabul itmiş veya müslüman sulbünden gelmiş iken bilahare kendi arzu ve ihtiyarıyla usul islamiyye ve zaruriyat diniyyenin kaffesini veya din islamın yalnız emr vicdani(**Sahife 22**)den ibaret olduğuna kail olup da dünya işlerine dair ihtiva eylediği ahkam maddiyye ve cismaniyyesini kabul itmemek gibi zaruriyat diniyyeden ba’zısını redd, inkar, tekzib ve tahkir eylemek veyahud şer’an tahkiri vacib olanlara ta’zim itmek suretiyle irtikab küfr itmiş olanların küfrüdür ki bunlara mürted ve mürteci’ dinür. Zamanımızda türeyen dinsizler bu zümredendir. Küfrün bu nev’i evvelkinden daha muzırr ve daha fenadır ve hatta mürtedlerin kesdikleri yinmez, müslüman kadınlar ile nikahları helal ve müslüman kabristanına defn olunmaları caiz olmaz. Erbab küfrden bu zümre seadet dünyeviyye ve uhreviyye gibi niam uzmaya bais olan din mübin islamdan rücu’ ve huruc ile ana karşu bağy ve isyan eyledikleri içün tevbe idüp tekrar dairei islama tav’an dahil olmazlarsa dünyada şer’an i’dama, ahiretde azab muhallede mahkumdurlar.


ŞİAR KÜFR

  Şiar küfr: Her asırda her beldede değişebilirse de milel gayr müslimenin küfre dair olan en meşhur şiarları şapka, gıyar, zünnar, küstic, aseli, salibdir.

  Şapka: Örfde şiar küfr, ya’ni gayr müslimlerin müslümanlardan temayüzüne alamet olan baş kisvesidir.

  Gıyar: Ehl zimmete mahsus bir alamet farikadır ki bununla ehl islamdan imtiyaz ederlerdi. Ba’zı ümmehat kütübde beyan olunduğuna göre: üst libaslarının göğsüne renkce muhalif olmak üzre kurdele gibi (**Sahife 23**) bir parça dikerlerdi. Fakat alamet farika her yerde bir değildi. Belki her beldede mütearif alamet mahsusa vardı. Mesela ba’zı beldede sarığın rengi alamet farika add olunurdu. Gök renk Nasaraya, sarı renk Yahudiye alamet vaz’ olunmuş, beyaz renk de müslimine tahsis idilmiş idi.

  Zünnar: Nasara ile Mecusi taifesinin şiar küfrlerinden olan bir nev’ kuşakdır ki ipekden ma’mul olup dahile kuşanırlar.

  Küstic: Tevayif mezkureye mahsus diğer bir nev’ kuşakdır ki parmak kalınlığında olup haricden kuşanırlar.

  Aseliy: Yahudi taifesinin şiarlarından olan sarı renkli bir hırkadır.

  Salib: Hıristiyanların haç didikleri şeydir ki zu’mlarınca hazret İsa’nın hey’et meslubesinin timsalidir.

  Daha evvel şapka, zünnar, gıyar, salib gibi ehl küfrün şiar ve alamet mahsusası olan şeyleri giyinmek, kuşanmak, takınmak, hususlarının şer’an menhi ve haram olduğu beyan olunmuş idi. Bunun mucib küfr olup olmamasına gelince: evvel emrde şu ciheti arz ideyim ki: A’mal zahire, ahval batına ve ruhiyyenin mezahiridir. Ahval kalbiyye anda inkişaf ider ve rü’yet olunur. Ba’zı a’mal beşeriyye vardır ki kalbden bir dai’ ve sayik sebebiyle insan ana mübaşeret ider, te’sirat hariciyyeden azade olarak kendi haline kalınca behemehal o a’meli işlemek mecburiyyetinde olup ana mümanaat idemez.

  Ba’zı a’mal beşeriyye de vardır ki: ihvana muvafakat, kuvvete tebeiyyet, (**Sahife 24**) celb menfaat veya def’ mazarrat gibi bir takım esbab u avamil hariciyyenin te’siriyle mübaşeret olunur. Arızi olan o esbab saika zail olunca adet halini almamış ise insan andan feragat edebilir.

  Mesela almış olduğu terbiye neticesi olmak üzre bir kavmin ma’neviyyeti ile sıbgalanmış ve ahval ruhiyyesiyle hallenmiş olan bir adem zey u kıyafetde, adat ve muaşeretde, suret u siretde o kavme teşebbüh ve taklide ve anlara muvafakate muztarr olur. Saik ruhi ve kalbi olduğu içün kendi haline kaldıkça o zey u adeti, suret u sireti terke rıza ve semahat gösteremez. Şayed te’sirat hariciyye ile terke icbar olunursa kalben müteessir olup ruhundaki sıbga izale idilmedikce o adem bu halinden vaz geçmez. Fakat bir ademin zey u kıyafetde, adet u siretde bir kavme teşebbüh u taklidi arızi bir takım esbab hariciyyenin te’siri ile vaki’ olursa o adem o hali terk itmekde beis görmez, azab vicdani duymaz.

  Şu halde şapka, zünnar, gıyar, salib gibi ehl küfrün şiar ve alamet mahsusası olan şeyleri giyinmek, kuşanmak ve takınmak hususuna saik ya rüsuh bulmuş bir halet ruhiyye veya esbab hariciyye olmakdan hali değildir. Saik, esbab hariciyye olduğu takdirde ya ihtiyarı selbe bais olur veyahud olmaz. Bu makamda aklen başka ihtimal tasavvur olunamaz. Saik halet ruhiyye ise mesela terbiye ve i’tiyad te’siriyle bir ademin ruhu sıbgai küfr ile boyanmak ve kalbi o ma’neviyyet ile ittisaf itmek neticesi olmak üzre Allah’a, Resulullah’a, Şeriat’a ve sair zaruriyat diniyyeye iman u i’tikadı olmadığı içün seve seve ehl küfrün (**Sahife 25**) şiar u alamet mahsusasını iktisa ve ittihaz itmiş olursa o kimsenin küfründe şekk u şübhe yokdur ve olamaz. Zira bu a’mal zahiresine saik ayn küfrdür. Anın içün fukahai kiram hazeratı (küfre niyyet eyleyen kimse o andan i’tibaren kafir olur) diyorlar. Ve keza şer’ şerifde alamet küfr add olunan şeyleri istihsal veya hürmetini istihfaf idenlerin küfrü şübhesizdir. Şiar küfre teşebbühü istihlal itmekde bu kabildendir. Zira (من تشبه بغیر نافلیس منا) hadis şerifi ile şiar küfrde ehl küfre teşebbühün nehy olunduğu asr seadet nebeviyyeden zamanımıza kadar tevatüren nakl olunagelmekde olup ümmet Muhammed’den her asrda bulunan müctehidin kiram hazeratı bunun hürmetine icma’ u ittifak itmişlerdir. Binaenaleyh ehl küfre şiarlarında teşebbühün hürmeti edillei şer’iyyeden icma’ ümmetle sabitdir. Anın içün istihlal ve istihfafı küfrdür.

  Şiar küfr olan şeyleri iktisa ve ittihaza saik ıztırar ve ikrah mülci ya’ni el, ayak gibi a’zai bedeniyyeden birini kesmek veya öldürmek tehdid ve icbar suretiyle vuku’ bulursa def’ mazarrat içün kalbde iman u tasdik muhafaza olunduğu halde ancak o müddet esnasında şapka vesaire gibi şiar küfrü giyinmeğe, ittihaz idinmeğe şer’an ruhsat virilmişdir.

  Binaenaleyh böyle bir hal ıztırara ma’ruz kalan bir müslim şiar küfrü iktisa itmekle kafir olmaz.

  Ve keza gayr müslimlere benzemek kasdı olmadığı halde helaki icab iden hararet u burudeti def’ itmek zaruretinden içün milel gayr (**Sahife 26**) müslimenin kalensüve ve külahını giyinmek küfrü icab itmez.

  Ve keza harbde hud’a ve düşmanın esrar u ahvaline vukuf u ıttıla’ veya müslümanlardan gayr müslimlerin zararlarını def’ gibi ammei müslimlerin nef’ine aid bir maksad hayrın ve bir maslahat diniyyenin istihsali içün bilihtiyar şiar küfrü iktisa ve ittihaz idinmek mucib küfr olmaz.

  Fakat ticaret, tahsil u seyahat gibi menafi’ hususiyye içün diyar küfre gidip de orada veya diyar İslam’da bilerek, bilazaruretin ve bilihtiyar şapka vesair şiar küfrü iktisa eyleyen müslim hakkında ihtilaf olunmuşdur. Fukahai kiramın ekserisi (ehl küfre mahsus ve anların şiarı olan kalensüve ya’ni şapkayı bilazaruretin ve bilihtiyar giyinmek küfrdür. Zira bu alamet küfrdür. Anın içün bunu ancak mecusiyyet, nasraniyyet, yehudiyyet gibi enva’ küfrden birini iltizam edenler ve kalbleri sıbgai küfr ile sıbgalanmış olanlar giyinebilirler. Esasen alaim zahire ile umur batınaya istidlal ve anın üzerine hükm itmek aklen ve şer’an makbul ve mu’teber bir tarikdir.) diyorlar.

  İkinciye kail olanlar esbab mucibe olmak üzre diyorlar ki:

  Şapka gibi şiar küfrü bilihtiyar giyen kimse lisanen muvahhid, kalben musaddik olduğu içün mü’mindir. (**Sahife 27**) Ecillei müctehidin kiramdan imam A’zam rahimehullah hazretleri dimişdir ki: (Bir kimse iman ve İslam’dan ancak girdiği kapudan çıkar) müşarünileyh hazretlerinin bu kavline nazaran imana asalaten dühul ancak ikrar u tasdik ile olur. Çünki imanın rüknü bunlardan ibaretdir. Şapka giyen kimsede ise ikrar ile tasdik mevcuddur.


(CEVAB)

  İmanın bir takım levazımı vardır ki anların ademi ile imanın zıddı olan küfr tahakkuk ider. Mesela Allah Teala’ya, Enbiyai Kiram’a, Kütüb İlahiyye’ye ta’zim levazım imandandır. Bunları istihfaf ise ta’zime münafi olduğu içün küfrdür. Binaenaleyh münafii ta’zim ve emarei tekzib olan akval u ef’al şer’an mucib küfr add olunmuşdur. Esases şer’ şerif nazarında alamet tekzib ve emarei inkara makrun olan tasdik u ikrar mu’teber ve mu’tedün bih değildir.

  Şu halde imam müşarünileyh hazretlerinin kavlinin ma’nası imanın şer’an mu’teber olan rüknlerine münafi bir kavl veya bir fiil bir müslimden südur itmedikce kafir olmaz dimekdir. Nitekim puta secde itmek, Allah Teala’yı, Enbiyai Kiram’ı, Kütüb İlahiyye’yi, Şer’ Şerif’i tahkir u istihfaf eylemek gibi menafii iman olan bir iş işlemek veya bir söz söylemek alamet tekzib ve emarei inkar olduğu içün mürtekibinin küfrü ile hükm olunur. Fetavai Hindiyye ve Muhit Bürhani’de dinülür ki (Başına kalensüvei mecusiyye ya’ni mecusi şapkası (**Sahife 28**) giyen kimsenin küfrüne kail olanların kavli sahihdir.)

  Bu kavle zahib olanlara göre sui akideden neş’et eylediği içün kalesüvei mecusiyyeyi giyen kimsenin küfrüne hükm olunur. Nitekim (Ben mecusiyim.) diyen kimsenin bu sözü sui akidesini tasrih olduğu içün küfrü ile hükm olunmuşdur.

  Çünki mecusilere mahsus ve anların şiarı olan kalensüveyi bilihtiyar giyinmek giyenin ruhen mecusiyyet ma’neviyyetiyle sıbgalanmış olduğuna alamet ve emaredir. Anın içün bu kıyafetde görülenlerin küfrü ile hükm olunur.

  Şunu da arz ideyim ki bütün milletlerin baş kisveleri milliyyet ve dinleriyle bir nev’ alakayı haizdir. Şapkalar, serpuşlar mesela Avrupa memleketlerinde ne kadar muhtelif ayrılırsa ayrılsın hepsinin bir asıldan tenevvu’ eylemiş olduğu ve zaman, mekan i’tibarıyla ihtilaf itmekle beraber o aslın ruhu muhafaza idilmekde bulunduğu şübhesizdir.

  Şu halde şapka din ve milliyet alaimi olduğu içün onu giyen kimse (Ben bu milletdenim.) diye bir ikrar yapmış olur. Mukabilinde sarahat bulunan bu gibi delaletler ise her halde sarih gibi mu’teberdir. Ancak mukabilinde fiilen sarahat imanı gösteren ahval u a’mal karşusunda bu ikrar hükmden sakıt olabilirse de müslümanlar nazarında o adam kendisini şübheden kurtaramaz. Bu mes’ele şapkayı giyinmeğe saik kalbi ve ruhi olmadığı takdirdedir. Saik, kalbi olursa imanı gösteren ahval u a’mal riya u nifak ve o ademin de mürai ve münafık olduğuna hükm olunur. (**Sahife 29**) Esasen şiarlarında gayr müslimlere teşebbühden men’ u nehy ile Şari’in murad u maksadı beyn’el müslimin milliyyet islamiyye te’sis eylemekdir. Milliyyet İslamiyye’nin milliyyet küfre mahsus olan şiarda ve adat u etvarda küffardan ayrılup anlara benzememekdir. Binaenaleyh milliyyet İslamiyye’de gayret göstermek ve izhar salabet itmek şiar imandandır. Anın içün her müslüman, ahkam diniyyeye mugayır ve bilhassa milliyyet İslamiyyeye muhalif olan umurda ictinab etmelidir.

  Şu halde lisanen ikrar ve bedenen ibadet ve amel gibi milliyyet İslamiyye’nin alaim zahiresiyle asla alakadarlık göstermeyüp ziyy ve kıyafetinden başka gayr müslimlerden farkı kalmamış olanlar kıyafetlerini de anlara benzetiverince batınlarındaki imanı temsil idecek ve milliyyet İslamiyyeyi gösterecek hiçbir halleri kalmadığı içün (من تشبه بقوم فهو منهم) hadis şerifinin muktezai münifince o ademlerin zümrei kefereye iltihak itmiş olduklarına suret kat’iyyede hükm olunur. Bu hakikati tavzih içün bir misal irad itmek isterim: Her devletin alamet mahsusayı haiz bir nev’ bayrağı vardır ki o bayrak hangi vapurun, zırhlının, tayyarenin, mektebin, binanın üzerinde bulunursa o devletin olduğuna hükm olunur. Mesela bizim Yavuz zırhlısı bütün müştemilatı i’tibarıyla İngiliz, Fransız, Alman zırhlılarına benzediği halde yalnız şanlı bayrağının alamet farikasıyla anlardan imtiyaz ider. Bu alameti görenler bizim zırhlımız olduğuna hükm ederler. Başka devletlerin bayrağının bizim zırhlıya çekilmesi siyaseten, örfen, adeten ve kanunen memnu’dur. Anın içün bunun mürtekibi hıyanet (**Sahife 30**) vataniyye, cinayet milliyye ve ecnebi taraftarlığı cürmiyle itham idilerek i’damına hükm olunur. Bunun içün düvel mütemeddineden hiç birisinin bayrağını bizim vapurlara, zırhlılara çekmek suretiyle anlara taklid ve teşebbühe yeltenmeğe hiçbir kimse cesaret gösteremez.

  İşte bunun gibi (من تشبه بغیرنا فلیس منا) hadis şerifiyle müslümanların şiar ve alamet küfrde gayr müslimlere benzemeğe yeltenmeleri men’ olunmuşdur. Binaenaleyh bizim zırhlıda başka devletlerin bayrağını görenler o zırhlının bizim olmağına hükm edecekleri gibi şapka, salib ve sair şiar küfrü giyen ve takanların da milliyyet İslamiyye’den çıkıp zümrei kefereye iltihak itmiş olduklarına hükm iderler.

  Fukahai kiram hazeratı kalensüvei mecusiyyeyi giyen kimselerin küfrünü tasrih eyledikleri halde kalensüvei yehuddan bahs itmiyorlar. “Bunları giyinmek mucib küfr değil midir?” diye sual olunursa cevab olmak üzre deriz ki: Şer’ Şerif nazarında küfr, millet vahide add olunduğu içün alamat küfr beyninde fark yokdur.

  Binaenaleyh, anasır gayr müslimeden herhangisi olursa olsun anların şiarı olan şeyleri giyinmek, takınmak, kuşanmak, kavl sahiha göre küfrdür. (من تشبه بغیرنا فلیس منا لاتشبهوا بالیهود ولابالنصاری) hadis şerifi milel gayr müslimeye mahsus olan şiar u alamet beyninde şer’an fark olmadığına delil u bürhandır.

  “Şapka, zünnar, salib gibi şiar küfrden ma’dud olan şeyleri iktisa ve ittihaz idinmekle şer’an me’murun bih olan şeyleri (mesela namazı (**Sahife 31**) zekatı) terk ve menhi anh olan şeyleri (mesela zinayı, sirkati) irtikab beyninde fark nedir ki evvelkiler alamet küfr ve emarei tekzib add olunduğu halde ikinciler add olunmuyor?” diye bir sual irad olunacak olursa cevabından deriz ki: Vakıa ikinciler de evvelkiler gibi şer’an memnu’ ise de hevesat u şehevat nefsaniyye bunları işlemeğe fıtraten saikdir. Anın içün kuvvei şeheviyyeleri akıllarına galib olan zümrei beşer dinen memnu’ olan müştehiyat nefsaniyyeyi irtikabdan hali kalmaz. İşte bunun içün Şari’ onları emarei tekzib add itmişdir. Fakat ehl küfre mahsus olan şiar u alamet irtikab içün böyle bir özr ve fıtri bir saik yokdur. Zira bu esasen nefsin arzu ve meyl eylediği müştehiyyat cümlesinden değildir. Şu halde bunu irtikaba saik sui akideden başka bir şey olmadığı içün Şer’ Şerif memnu’at şer’iyyenin bu kısmını alaim küfr ve emarei inkar addiyle mürtekibinin küfrüne hükm itmişdir.

  Fukahai Kiram hazeratı (Bir mes’elede doksan dokuz ihtimal küfre ve bir ihtimal de adem küfre olursa adem küfr ciheti tercih olunmak suretiyle fetva virilmek iktiza ider. Zira küfr cinayet azime olduğundan adem küfre bir ihtimal var iken tekfir cihetine gidilmek muvafık olmaz.) diyorlar. Şu halde “Buna nazaran şiar küfrü irtikab edenler nasıl tekfir olunabilir?” diye sual olunursa cevabda diriz ki: Fukahai kiram hazeratının bu sözleri mes’elede adem küfre ihtimal bulunduğu takdirde bil’icma’ küfr ile fetva virilmek icab (**Sahife 32**) ider. Bununla beraber fukahanın bu sözleri nefs’ül emre değil ihtiyata mübtenidir. Mes’ele iman ve küfre müteallik olduğundan gayet mühimmdir. Anın içün bir mes’elede küfre doksan dokuz değil, hatta bir ihtimal bile olsa aklı başında bir müslim böyle muhataralı şeye mücaseret itmemelidir. Zira o bir ihtimal nefs’ül emrde mucib küfr olabilir. Müslüman içün en mu’teber ve en kıymetdar olan iman ve İslam mes’elelerinde şaibei küfr olabilecek şeylerden sakınmalarını ihvan dine tavsiyye eder ve (اعملوا فسیری الله عملكم) = “Dilediğinizi işleyiniz. Allah amelinizi görüyor.” nazm keriminin mazmun alisine ihvan dinin nazar dikkatını celb eylerim. (فاعتبروا یااولی الابصار) و السلام علی من اتبع الهدی

الحمدلله رب العالمین والصلاة والسلام علی سیدالمرسلین وعلی اله واصحابه اجمعین فی كل وقت و حین آمین

10 Zilhicce Sene 1342, 12 Temmuz 340




25 Mart 2025 Salı

Siyaset Şer'iyye 3

 Fikr hürriyyet, müsavat, adalet gibi binlerce meziyeti mündemic hususat bizde yeni tevellüd itmiş hal tufuliyyetde şeyler olmayup belki cem'iyyet beşeriyyenin sevkiyat tabiiyye ve emraz nefsaniyye neticesinden başka bir ma'na virilemiyen enva' teaddiyat ve i'tisafla yekdiğerini ezerek dünyanın bir deryai mezalim içinde çalkandığı sırada mededres olan İslamiyyet o efkar aliyyeyi neşr itmiş ve bu sayede müsavat ve adalet ve hürriyyet ne dimek olduğı bihakkın anlaşılarak teşkilat ictimaiyyede serzedei zuhur olan i'tisafat malanihaye bu vechile mündefi' olup ruh beşere kadar te'sir iden Kavaid Din Mübin cem'iyyet ictimaiyyenin bir kuvvei hakikiyye ve bir nazım adaleti tanınmış idi.
 
 Gerçi ba'zı Avrupa müelliflerinin Şeri'at İslamiyye hakkındaki şaibei ağraz ile meşbu' i'tirazatına hedef olunmuş ise de Şeri'at Ğarra kaffei insanları nazar adl u hukukda ezher cihet müsavi tutup mazhar adl u hakkaniyyetde kimseyi istisna itmemiş ve o kadar müdakkikane emrlerde bulunmuşdur ki bunlarda zerre kadar zulm ihtimali melhuz değildir.

 İşte fanus hidayet rabbaniyye olan o kavaid metine hey'et ictimaiyye içinde türeyerek beşeriyyeti tezelzüle uğradacak deniüttab', müstaid ceraim kimseleri de nazar dikkatden dur tutmadığından bu babda dahi bir hayli kavaid adilane vaz' eylemişdir. Fakat ahkamına tatbik hareket bir vazifei mütehattime teşkil idecek kavanin, bir milletin hayat ictimaiyyesine nazaran olacağından devletler memalikinde cari kavanin umumiyye ve hususiyye bittab' yekdiğerinden farklıdır. Mesela kanun ceza devletler memalikinde muhtelifdir. Fakat cümlesi kanun mezkurdan maksad asli olan hey'et ictimaiyyenin asayişini muhafaza noktasında birleşeceğinden bu babda tefavüt yokdur.

 Asl maksad kavanini hüsn suretle tatbik ile lazımei adaleti temamiyle icra itmekdir. Yoksa hatıra riayet, asalete hürmet, menfaat şahsiyyeye inkiyad ile tatbik idilecek olan kavaid kanuniyye hangi memleketde olursa olsun ve ne şekilde bulunursa bulunsun ne terakkiyat ictimaiyyeye hidmet, ne de hey'et beşeriyyenin hukukunı tekeffül ve vikaye itmiş sayılabilür. Belki kanundan maksud olan adalet, müsavat keyfi bir istibdad içinde herc u merc idilmiş olur, halbuki gerek ceza ve gerek hukuka müteallik hükmde simai adalet, çehrei müsavat kendisini göstermezse hey'et ictimaiyye o hey'et hakimeden ne emniyyet ne hidmet bekleyebilür?

 İşte devr sabık istibdadda ba'zı istisnaati nazr i'tinada tutmak şartıyla diyebilürüm ki, mehakim hukukiyye ve cinaiyyelerin pek çok mezalimi görülmüş ve hatta adl u hakkaniyyet ba'zısının kapusundan bile içeriye girmeğe cesaret idememişdir.

 Nasıl idebilür? Faraza bir mahkemei cinayet tasavvur olunsun! Çünki vazifesi cinayet sandalyesine oturmuş bir müttehemi her halde isnad olunan fiilin faili zannında bulunur velev ki kanaati vicdaniyyeyi tatmine medar olacak bir delil u emare bulunsun.

 Dekaik kanuniyyeye asla vukufları olmayan zabıta me'murlarının zabıt varakalarıyla ve lüzum muhakeme karar ve mazbataları var ya!

 Anlardan bir ma'na çıkararak delail vehmiyye ve akyisei akliyye ile bir mücrimiyyet kararı tertib ve bununla mahzuz olursa böyle mahkemelerin hayrı mı olur? Adaletinden emniyyet mi olunur?

 Beraet zimmet asl oldığı halde bu kaidei nazifeyi tağyir iderek mahkumiyyet asl fikr kanunşikenanesini zihnine sokmuş bir reis cinayetin elinden bir ma'sumu kurtarmak kabil mi olur?

 Efsus böyle rüesanın ilmine irfanına efsus!!

 Hilaf şer' u nizam her emre inkiyad ve bu suretle kendilerini en parlak mevki'a is'as ile avalimin bir halık sanisi gibi zaika senc ğurur bir halde hıraman olarak yürüyen ba'zı müddeii umumilerin pençesine düşen sahib hamiyyet artık mücrimiyyeti iddia olunacağını bilürken müdafaai hukuk zımnında ne söyleyebilür? Söylese ne menfaat ümid idebilür? Netice haindir. Evet mahkumdur. Hasbelmeslek çok mahkemelere tesadüf itdim. Çok i'lamat cinaiyyeyi gördüm ki engizisyon hey'et tahkikiyyesi mezalimini andırır suretde biçare mücrim sıfatını almış erbab hamiyyet hakkında tahkikat ibtidaiyyede ne eziyyetler ne işkenceler idilmiş sadai ma'sumanelerini feryad hazinlerini dinleyen bile olmamışdır. Bir kaç misal ile tenvir iddia pek kolay ise de tahdiş ezhanı mucib olmamak içün sarf nazar idiyorum.

 İşte ümidleri münkatı' olan bu mahkumların bir makam mukaddeseden tezallüm hal ile tahlislerini istirhamları kalmışdı ki o da dergah uluhiyyet! Evet! Anların a'mak ruhundan "و ال الله المشتكی" sadaları geliyordu.

 Şimdi ümid ideriz ki bu kabil mehakim, mahkeme değil heyakil mezalim münderis olacak. Milletin şer' u kanuna muhalif emirleri infaz iden hükkam ve müddeii umumilere ihtiyacı kalmamışdır. Millet, iktidar u dirayet, ğaraz u avazdan hali vicdana malik hükkam ve müddei umumi ister.

 Mahkumiyyet i'lamatı eş'ar mecmuası olmadığı gibi müddeii umuminin terakki risalesi de olamaz. Anlar milletin bir mir'at adaleti bir hüccet temeddünüdür.

 Mehakim hukukiyye ise daha berbad bir halde idi.

 Halbuki mahkemelerde tarafeynin asaleti, şeref u nesebi siyaset şer'iyye noktai nazarından ehemmiyyet yokdur. Yalnız gözedilecek nokta adaletle hükmdür. Bu sebebe mebnidir ki, hükkam üç kısma tekassüm idilerek ikisi nar cehime biri de niam ebediyyeye idhal olunmuşdur.

 Birinci derecede olan hükkam hakkı bildiği halde hilafına hükm i'ta iden ikincisi de an cehlin hükm virendir. İşte bunlar devr istibdadda mensubiyyetle, teatii rüşvetle, erbab hamiyyeti mahv itmekle ahz mansıba nail olmuş hükkamlardır. Üçüncü kısm ise alim olup adaletle i'tai hükm idenlerdir. Devr mezmum sabıkda bu kabil hükkamımız nadir idi. Meselen bir hey'et hakime içinde adaleti sever, alim bir memduhülsıfat hakimin bulunması çok mudur?

---

 Amm zadei Nebi Cenab Haydar; ikamei hududda şerif, vazi', kavi, zaif nazar i'tibara alınarak tahfif hudud idilemiyeceğini ve şefaat u hediye ile hiç bir vakit ta'til ukubat olunamıyacağını ve bunlara kadir bulunduğu halde aksi suretle icrai amele mümaşat iden hükkamın rahmet ilahiyyeden matrud olduğunu beyan buyuruyor.

 Hatta sahabei güzinden Üsame bin Zeyd Kureyşin Benu Mahzum batnından bulunan bir sarıkın ta'til mücazatı hususunda Cenab Risaletmeab efendimize şefaat eylemeleri üzerine vech celil adalet delil Cenab Nebevi'de iğbirar hasıl olarak (Ya Üsame! Ukubat ilahiyye'nin ta'til icrasına mı şefaat idiyorsun? Kavm Beni İsrail şerif olanları fiil sirkat icra eyledikleri zaman afv ve zaif olanlar üzerine ikamei hududda bulundukları içün helak oldular. Allah Azimüşşana kasem ederim ki, kızım Fatıma sirkat iderse elini keserim.) buyurmuşlardır.

 Ey hükkam! Bu ne adalet! Bu ne müsavat! İşte milletin sizden istediği adalet. İşte sizden beklediği müsavat! Bu ve emsali kavaid adilane ve esas metin üzerine bu hükumet fazıla vücuda geldi. Öyle bir hükumet adile ki; gösterdiği asar adalet, saçdığı envar müsavat sayesinde cenah re'fetine milyonlarca müslim u gayr müslimi cem' itdi. Böyle idi Fahr Kainat'ın teşkil itdiği hükumet! Böyle idi o müessis medeniyyet hakikiyyenin icra itdiği muhakemat!

Mümeyyiz Ceza Zabt Katibi

İbn Hazım : Ferid
 
Me'haz: (wikilala.com), Beyanülhakk gazetesi, Sayı 10

22 Mart 2025 Cumartesi

Siyaset Şer'iyye 2

 Makalemize esas ittihaz itdiğimiz ayet kerimenin fıkrasında "و اذا حكمتم بین الناس ان تحكموا بلعدل" buyuruluyor.

 Beynennass vuku bulacak hükmler ya hukuk ya hududa müteallikdir. Hukuka müteallik olan kısma "muamelat" hududa müteallik bulunana "ukubat" dinür. Ukubat da ya mukadder olur ya ğayr mukadder olur ki ileride tafsil ideceğiz.

---

 Beşeriyyetin adl ve hakkaniyyet dairesinde yaşayarak kuvvet ve iktidarlarını yekdiğerinin hukukuna taarruz gibi hey'et ictimaiyyenin hukukuna muzırr bir suretde sui isti'mal itmemeleri kavaid şer'iyye muktezasından olup fakat tabiat beşeriyyenin tehalüfüne nazaran bir hey'et beşeriyye içinde iraka demme, ika mazarrata müstaid eşhasın fikdanı iddası muhal ve bu suretle ef'al cinaiyyenin silsilei beşeriyyet içinden kal' ve kam'ı ğayr kabil olduğundan şuunatı medeniyyenin bir intizam ve mükemmelliyyetde temşiyeti zımnında erbab cinayetin derecei teaddi ve cürmlerine nisbeten te'dib ve tecrimleriyle emsaline ibret müessire olmak ve müstaid ceraim olan eşhas bedtıynetin mazarratına bir sed çekerek hayat beşeriyyeyi taht emniyyette bulundurmak içün kuvvei adliyyenin derecei lüzumu aşikardır. Anın içün ukubatsız, kuvvei adliyyesiz bir devlet tasavvur idilemez.

 Asayiş umumiyyenin rahnedar idilmemesi içün ef'al beşeriyyenin mabihittatbik olması lazım gelen kavanin her devletde mevcud ise de bunun suver tatbikiyyesi ehalinin seviyyei irfanına ve muhitine nazaran ihtilaf ider. Ve bu ihtilaf esas maksada nazaran olmadığından kuvvei adliyyenin ne tekemmülatına mani' ve ne de derecei lüzumu hakkındaki fikr hukukiye hail olabilür.

 Te'sisat ictimaiyyenin bir kuvvei teşyidiyye ve bir rabıtai hakikiyyesi dimek olan kuvvei adliyye cereyan hukukun bir suret salimede te'minine hadim ve beşeriyyetin mükellifiyyet ictimaiyye ve menafi' hususiyyelerini şamil olmakla her dürlü müdahaleden vareste ve emin olması içün memalik mütemeddinede idarei adliyye idarei mülkiyyeden tefrik kılınmış ve mahkemelere istiklal tam virilerek vicdan hükkam serbest bırakılmışdır. Fakat bu serbesti yine şeriat ve kanun dairesini tecavüz itmemek şartıyladır. Belki hükkamın şeriat ve kanun dairesinde vireceği hükmler taarruzdan masun ve mehakim müdahaleden azade ma'nasınadır.

 Binaenaleyh kuvvei adliyyenin vücudu muhafazai hukuka müstenid bulunduğundan ve hayat beşeriyye şer' ve kanunla tekafül umumiyye tahtında emin bir halde olmağla herkes hakk hayata malik olup, hüsn suretle hayatını isti'mal itmesi lazımdır.

 Mademki mevcudiyyet hayatiyyenin idamei muhafazası anı hüsn suretle isti'mal ve te'min muhafazasına ihtimam ile olacak hakk hayatı bilmekliğimiz iktiza ider.

 Öyle ise hakk hayat nedir?

 Hakk hayat dimek, yaşamak hakkı dimekdir. Herkes hakk hayata malik ve hayatı taarruzdan masundur.

 Filhakika pişgah basarınızdan dudakları üzerinde hafif bir tebessüm eseri gözlerinde bir nur ibtisam ve ma'sumiyyet parlayan ve ressam kudretin nazarrüba, mu'ciznüma bir eseri olacak numunei tenasüb ve melahate malik bir şükufei dilrübai hayat geçiriniz. İşte bunda hakk hayat var! Daha ileri gidiniz. Henüz meşimei maderden koparak ilk adımını sath hayat üzerine koymamış bir ceninde de hakk hayat göreceğiz.

 Vakıa bir vakitde irtikab cinayetde bulunanlar hakkında mücrimleri arabalar arkasına bağlayup sürüklemek, derilerini yüzmek gibi cezalarla temamiyle hakk hayat muhafaza idilmiyordu. Fakat dimağ beşeriyyet fikr medeniyyet ile tenevvür itmek isti'dadında bulunduğundan ve kendileri meyanında fikren diğerlerinden ala yaradılmış adamlar da zuhur iderek bu ahlak hayvaniyyeyi ta'dil maksadıyla bir takım akval hakimane neşriyle te'sis medeniyyete çalışılmış ise de faide yine bir dairei mahduda içinde kalmış idi. Bunların ıslahı içün taraf ilahiden mürşidler, muallimler gönderilerek bu dershanei alemde ta'lim ahlaka başlandı. Fikr beşeri ağır ağır tenvir iderek beşeriyyet misbah alii medeniyyeti ikad ile te'sis medeniyyete muvaffak ve bunun bir neticei tabiiyyesi olmak üzre herkesin hakk hayata malikiyyeti ve taarruzdan masuniyyeti anlaşıldı. Binaberin her ferd hakk hayata malikdir ve buna taarruz olunmaz.

 Bir şahsın hayatına taarruz keyfiyyeti ise ya kendi veya aheri tarafından olur. Aheri tarafından olduğu takdirde mütearriz aleyhin emriyle olur yahud başka bir suretde olur. Nasıl olursa olsun nazar şer'iyyede cümlesi merdud ve hey'et ictimaiyye nazarında da mezmumdur. Mesela ben yaşamak hakkını haizim yaşayacağım benim hayatıma taarruz olunmaz. Olunursa mütearriz pençei kanuna giriftar olarak cezasını görecekdir. Bu sebebe binaen ceza kanunnamei hümayunı bir katil müteammidi esbab sübutiyyeye mebni tecrim ve hükm vakiin kaziyyei muhkeme kesb ve tasdik aliye iktiranıyla i'dam ider. Anın vücudunı haritai hayatdan siler. Gerçi o katilde bir hakk hayata malik idi. Madem ki başkasının hayatına taarruz itdi ma'sumiyyet hayatiyyesi idame idilse artık olamaz. Anın ifnai vücudu menfaat amme ve ma'delete, müsteniddir. Bu kanunen böyle olduğu gibi ahkam şer'iyyemizde de böyledir. Anın içün kısasda hayat vardır kelam hikmetmeşhunu doğrudur. Çünki bir katil kısas ile mahkum olmasa ihtimal ki cürmü nisbetinde müstehakk mücazat olduğı içün sairlerinin de hayatına taarruz itmek mülahazasına ve delail saireye mebni intizam alem içün kendisi o suretle muaheze olunmak lazımdır.

 Bizim ahkam mevzu'ai kanuniyye ve şer'iyyemize nazaran mebde hakk hayat, ceza kanunnamei hümayununun 192-193 üncü maddelerinde ve ahkam fıkhiyyede iskat cenin hakkında ta'yin mücazat idilmesine göre rahm mader olduğı anlaşılır. Ceza kanunnamei hümayununa şerh yazanlar ma'attessüf umumiyyetle dinilecek suretde mevadd mezkurenin teşrihinde hakk hayat cihetini meskut anh bırakmışlar ve yalnız nazariyyat cezaya dair hameran tafsil olan ecnebi müelliflerinden biri roma hukukundan bahisle iskat cenin hususunda yalnız mirasdan mahrumiyyet cihetinin hakk hayata müstenid bulunduğunu nazar mütalaaya alarak ta'mik tedkikatda bulunmuş ise de iskat cenin hakkında kanun cezada ta'yin mücazat idilmesine nazaran yalnız mirasdan mahrumiyyet cezasıyla iktifa olunması hakk hayatı temamiyle muhafaza ma'nasına alınamaz.

 Bizim ahkam şer'iyyemizde ise zevcin izniyle olmadığı takdirde mirasdan mahrumiyyet ciheti görülmekde ise de bununla beraber bir nev' mücazat nakdiyye dimek olan "ğurra (1)"dan da faili ma'füvv tutulmayacağından temami hakk hayatın muhafaza idildiği ve bunun da muvafık ma'delet olduğu tezahür ider.

 (1) Ğurra: Beşyüz dirhem gümüşden ibaretdir. Bunda ceninin zükur u inasdan olmasında fark yokdur.

 Hayat insanların kesb yedi değildir. Bu sebebe binaen hey'et ictimaiyye efradından birinin kendi nefsine sui kasda salahiyyeti olmadığı gibi başkasına emr suretiyle de şu'lei hayatını intifa itdiremez. Çünki nefsinde ihlal ve ibahe caiz değildir. Bir şahs kendi nefsine sui kasd itmesiyle mücazat kanuniyyeye düçar olmazsa da böyle bir hakkı sui isti'mal itmesi nazar istihsan ile görülmek şöyle dursun şer' ü ahlak noktai nazarında takbih idilür. Şu kadar ki bir kimsenin ahere emr suretiyle nefsini itlaf itdirdiği halde amir metlef içün bir cezaya mahall kalmamış ise de me'mur cezadan kurtulamaz. Hatta ahkam şer'iyyede bir kimse diğerine demmini ihlal suretiyle katle emr idüp de me'mur da katl eylese şaibei şübheye nazaran kısas mündefi' olsa bile diyetle mahkum olacağı gibi demmini satmak suretiyle hatimei hayat cihetine gidilmiş ise cezai kısasdan tahlis giriban idemez.

 Bir ademin kendi nefsine sui kasd itmesine (intihar) dinür. Milyonlarca iffeti mahv itmiş olan bu intihar bizde meydan alamamış ve alamaz. Çünki mensub bulunduğumuz kavm necib Türk sıt celil nübüvveti işidir işitmez namuskarlık, sadakat, metanet, iffet gibi celail ahlakiyye ile sair akvamdan temeyyüz itmişdir.

 Kendilerini bilmeyen veyahud bilüp de layıkıyla muhakemat fikriyyeye malik olamayanların kazandıkları sui şöhretden tathir sahai ismet maksadıyla kendi nefislerine silah tearruzunu çekerek hatve endaz dalalet olmaları hiç bir vakit asar medeniyyetden add olunamaz.

 Bir adem olabilür ki, bir felaket azimeye düçar olur. Hicab ve hacaletinden hey'et ictimaiyye içinde bulunamayacak bir hale gelür. Ve yahud fakir olup da ihtiyacın dest ahenini altında zebun bir halde bulunarak bunlardan me'yus ve müteessif olarak intihar ider.

 Yaşamak kendi hakkı değil mi? Varsun anı kendi eliyle ifna itsün. Bu adeta bir şahsın kendi mülkünde tasarrufu gibi değil mi? Gibi zihne bir sual tebadür iderse de herkes hakk hayata malik olmağla beraber esas hayat insanların kesb yedi mahsulü bulunmadığından nefsine sui kasdda muhtar değildir. Bu, her halde iradei beşer haricinde ihsan buyurulan bir ni'met uzmayı izaleden başka bir şey olmadığından şayan tahsin görülemez.

 Meşahir hukukiyyundan mösyö (frank) felsefei hukuka dair yazdığı fransızca eserinin 107nci sahifesiyle anı veliy iden sahifelerinde bu cihetleri kısmen beyan itdikden sonra düello idenler ile intihar suretiyle ifnai vücudda bulunanlar hakkındaki hukuk mezhebiyyeden iskat cezasını tenkid ile beraber ef'al mezkureye rui mümaşat göstermekte ise de acaba cihet ahlakiyyeden ahval ma'ruzanın tahsin idildiğini neden beyan itmiyor?

 Müellif mümaileyhin tenkidat vakıasına kısmen iştirak ile beraber derim ki filhakika nefsine sui kasddan çekinmemiş bir şahsın velev ki sairlerine bir ibret müessire maksadıyla olsun naaşını merasim diniyye ve ihtifalat lazımeden mahrum bırakarak defni cihetine gitmemek suretiyle menzelei kusvai hakarete tenzil bir ceza olamıyacağı gibi sairleri içün de bir ders ibret teşkil idemez.

 O şahs içün ceza değildir. Çünki bir maraz ruhiyyenin taht te'sirinde olarak kendi kendini ifna itmiş ve hissiyat cismaniyye izhak ruh ile mürtefi' olmuş olan bir cesedin tecrim ve tecziyesi muvafık akl u hikmet bir tedbir değildir.

 Sairleri içün de ibret müessire olamaz. Çünki zaten kendi nefsine sui kasdı tasavvur iden bir şahs içün bu nasıl mucib intibah olur?!

 Tafsilat mesbutadan münfehim olacağı üzre insan hakk hayat malik olduğu gibi mukabilinde bir de vazifesi vardır ki o da hayatını hüsn suretle muhafaza ve isti'mal itmekdir.

 Hakk mukabilinde vazife tanımayanlar düçar mücazat olurlar.

 Çünki bir şahsın yapdığı fiilinden mes'ul olmaması kabul idilse şirazei hey'et beşeriyye düçar tezelzül olur. İşte vezaif beşeriyye bilinmeli ve ana göre tevfik hareket itmeli ki hukuk meşruadan temamiyle müstefid olunsun.

İbn Hazım Ferid     Mabaadi var.
 
(Me'haz: "wikilala.com" Beyan'ül hakk gazetesi sayı 8)

Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı - Sebilürreşad

  (Sebilürreşad, Aded 634, Sahife 157 - Efrenci 15 Ocak 1925)   Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı    Türkistan ahvâl...