Cemaat Teşkilatı
İ'tisam Mecmuası, Aded 4, 19 Kanun Evvel 1334 Rumi
Cemaat Teşkilatı
Harb-i Umumi, arazi-i milelde bir takım coğrafi inkılabat husule getirdiği gibi devletlerin bünye-i teşkilatında da siyasi ve idari tahavvülat tevlid iden bir mader-i hadisat mevki'ini ihraz eyledi. Kıtaat-ı hamsin her tarafında sakin bulunan milletler, mensub oldukları devletlerin şekl-i siyasi ve idarilerini ta'yin sahasında maddi ve nari harb-i umuminin yerine ma'nevi ve fikri bir mücadele-i umumiyye ikame itdiler. Memleketimizde naire-i harbi - bila lüzum - ikad iden rical-i siyasiyyemiz gibi rical-i fikriyyemiz de pek muzırr bir fitne-i fikriyye uyandıracak münakaşat-ı kalemiyyeye kapu açdılar. Dahil ve haricin emn ü i'timadını kazanmak içün memleketde bir idare-i adile vücuda getirmek nelere mütevakkıf ise onların tahrir ve taharrisiyle iştiğal olunacak yerde dinin devletden tefriki ve cemaat-i İslamiyye teşkilatı mes'elesini - böyle bila lüzum - ortaya atmak, harb-i umumiye karışmakdan daha muhataralı bir yolda yürümekdir. Memleketimizde cemaat-i İslamiyye teşkilatından İslamiyyet'e cidden hayr ve menfaat bekleyen hüsn-i niyyet sahibleri varsa da teşkilat-ı mezkureyi diyanet aleyhindeki makasıd-ı muzmerenin husulüne vesile ittihaz iden ve fakat suret-i hakkda görünenler de bulunmakdadır. Biz cemaat-i İslamiyye teşkilatının kat'iyyen aleyhindeyiz ve aleyhinde olmamız İslamiyyet'e muzırr görmemizden ileriye geliyor. Eğer mülahazatımızda yanılıyor isek birinci kısm ihvanımızın bizi ikaz itmelerini ve bizim mütalaat-ı sabıka ve aniyyemizi muhikk gördükleri suretinde ise, ikinci kısmın husul-i maksadlarına hadim olmamak içün o gibi fikirlerden vaz geçmelerini teklif idiyoruz.
İkinci kısm hemşehrilerimizin maksad ve ğayeleri şer'-i İslam'ın siyasi, idari, hukuki, iktisadi ve ictimai ahkamını mulğa kavanin zümresine ilhak itmek olduğı içün bu maksadlarının husulüne halel viremiyeceği aşikar bulunan cemaat teşkilatını alkışlayacakları tabiidir. Fakat bizim gibi şer'-i İslam'ın kaffe-i ahkamını ila yevmil kıyam mer'i ve ma'mülün biha görmek isteyen ihvanımızın devleti dinin riyasetinden ayırarak yerine bifaide bir cemaat getirmek fikrini kabul eylemelerini havsalamıza bir dürlü sığdıramıyoruz.
Dini devletden tefrikin ne dimek olduğunı ikinci nüshamızda izah itmiş idik. Şekl-i ma'ruz üzere din devletden tefrik idildikden sonra cemaat-i İslamiyye'nin vazifesi acaba ne olacakdır? Eğer cevami' ve tekaya-yı şerifeye aid umur-ı hayriyye ile iştiğal idecekse bunlar dinin bir şu'be-i fer'iyyesidir. Ve eğer ahkam-ı umumiyye-i İslamiyye'nin tatbik ve icrasıyla alakadar bulunacak ise bunun içün bir kuvve-i te'yidiyye ve icraiyyeye arz-ı ihtiyac ider ki bu da olsa olsa hükumet olabilür. Hükumet ise o yükü evvelce üzerinden atmış bulunacağı cihetle tekrar uhdesine almayacakdır ki suretde cemaat-i İslamiyye'nin diyanet namına bir hidmet ve kıymeti kalmayacakdır. Görülüyor ki cemaat-i İslamiyye, sema-yı diyanetde mevhum bir ankadan başka bir şey değildir. Esasen devletimiz bir devlet-i İslamiyye oldukca ve riyasetinde sıfat-ı diniyyeyi haiz İmamül'müslimin efendimiz hazretleri bulundukca ve Kanun-ı Esasi'miz de bunları müeyyid mevaddı ihtiva itdikce ne din devletden tefrik olunabilür, ne de bu boşluğı doldurmak içün cemaat teşkilatına lüzum kalur.
Evet, başka dine mensub milletleri temsil iden bir devletin zir-i idarelerindeki müslümanların birer cemaat-i İslamiyye teşkil eylemeleri lazımdır. İbadat ve münakehata, talaka, nafakaya, mirasa dair muamelat-ı şer'iyye ile mesacide, tekayaya, medaris ve mekatibe aid umur-ı hayriyyenin hüsn-i idaresi içün çalışacak bir makam ve merci' bulunmak icab ider ki bu da ancak cemaat-i İslamiyye olabilir. Ahkam-ı İslamiyye bunlardan ibaret değilse de din-i İslam ile mütedeyyin olmayan bir devlet-i ecnebiyyeden ahkam-ı saire-i İslamiyye'nin tatbik ve icrası taleb olunamaz.
Makam-ı mualla-yı hilafetin cenah-ı diyaneti altında bulunmak bahtiyarlığına mazhar olan müslümanların hal ve mevki'lerini, bir çarın veya kralın veyahud cumhur reisinin zir-i idaresine geçmek bedbahtlığına ma'ruz kalan müslümanların hal ve mevki'lerine benzetmek nasıl doğru olabilür ki memleketimizde cemaat-i İslamiyye teşkilatına lüzum hiss idelim. Dahildeki Hristiyan unsurların cemaat teşkilatını bize bir numune-i imtisal olarak göstermek, aradaki farkı düşünmemekden veyahud düşünmek istememekden mütevellid bir ğalat-ı hissdir. Onların hal ve mevki'leri bize değil, haricdeki müslümanların hal ü mevki'lerine müşabihdir. Aynıdır demiyorum, çünki onlar bu memleketde son derece imtiyazat-ı diniyyeye nail bulundukları halde haricdeki müslümanlar, ma'alesef her dürlü hukukdan mahrumdurlar. Şu halde dahildeki vatandaşlarımızın cemaat teşkil itmeleri nasıl bir hakk ise haricdeki biçare dindaşlarımızın öyle bir vasıtaya müracaatları da aynı derecede, belki daha kuvvetli bir hakk olmak lazım gelir.
Cemaat teşkilatına dair bize misal göstermek isteyenlerin, başlarını biraz yukarı kaldırarak başka dine mensub milletleri temsil iden devletlere doğru temdid-i nazar itmelerini muvafık-ı maslahat buluyoruz. Mesela, İngiltere'de İngiliz milletinin, Fransa'da Fransız kavminin, Bulgaristan'da Bulgar ırkının dini cemaatler teşkil itmiş bulunduklarına dair misal gösterebilirlerse o zaman, bir az düşünmek lüzumunı hiss ideriz. Fakat biz, öyle zann eyliyoruz ki böyle bir misal iraesine muvaffak olamıyacaklardır. Çünki bir din-i resmiye tabi' bulunmayan Fransa devleti de beraber olduğı halde bütün devletler; istinad itdikleri milletlerin dinlerini himaye itmekde bulundukları cihetle onlar, cemaat teşkilatından varestedirler.
Evet; onların da cemaatleri, cem'iyyetleri vardır. Fakat maksad ve ğayeleri bizde teşkili tavsiye idilen cemaatin maksad ve ğayesine hiç de benzemez.
İşte biz, sabık ve lahik mülahazatımızın sevkiyle ne dinin devletden tefrikini, ne de cemaat teşkilatını kabul idemiyoruz. Din devletle beraber tutulmak şartıyla ve devleti ahkam-ı şer'iyyeye riayet itdirmek maksadıyla bir cemaat-i İslamiyye teşekkül iderse bunu var kuvvetimizle alkışlarız. Esasen bütün müslümanlar, bir cemaat ve İmamül'müslimin hazretleri bu cemaatin reis-i dini ve dünyevisidir. El verir ki şu sırada reis ile cemaat yekdiğerine daha ziyade merbut bulunsunlar.
Ahmed Şirani