24 Şubat 2025 Pazartesi

Taşrada İrad Olunmuş Bir Nutkdur

 Meclis meb'usan osmaninin birinci devrei ictimaiyyesi hitam buldukdan sonra ikinci ictimaa kadar devam idecek olan ta'til esnasında her meb'us, dairesi intihabiyyesini ziyaret iderek ictima ati müzakeratı içün ihtiyacat memlekete aid sermayei bahs ve mekal peyda eylemek mu'tad olduğı cihetle biz de bu vazifeyi ifa eylemek ve hem de müslim ve ğayr müslim bütün müvekkillerimizle görüşmek arzusuyla buraya geldik. Meclisin geçen seneki ictimaı ne kadar imtidad itdi ise o nisbetde kısalmış olan şu ta'til müddeti arz itdiğim vechile bizim içün söylemek zamanı olmayup belki sizi söyletmek ya'ni ihtiyacat memleketi sizden anlayup dinlemek zemanı olduğı halde bu senelik vaktimizin darlığına mebni şu vazifei istima'da vukuu tabii olan noksanı bir kaç kelimelik tasdi'atımla telafi itmek arzusunda bulunuyorum: bilirsünüz ki bir seneyi mütecaviz zemanan beri hürriyyet ve meşrutiyyet ve müsavat ni'metlerine nail olduk. Evvela şu iki kelimenin ma'nasından bir parça bahs idelim:

 İbtida'ları hürriyyetin ma'nasını bazı ehalimiz anlayamadı. Başı boş bir halde olmak, selemüsselam her istediğini yapmağa me'zun bulunmak dimek zann itdi. Halbuki hürriyyetin ma'nası kanun dairesinde bir serbestlikdir. Bir adam şer' ve kanunun ta'yin itdiği suretlerden maada hiç bir sebeb ve bahane ile hiç bir kimse tarafından tazyik olunamaz. Hürriyyet ve meşrutiyyetde insanın şer' ve kanundan maada amiri yokdur. Başka suretle kimse kimsenin işine karışamaz. Fakat bu serbestliğe mukabil hürriyyet ve meşrutiyyetde insan kuyud kanuniyye ile daha ziyade bağlıdır. Çünki bu bağlılık da olmasa hürriyyet mütekabile muhafaza idilemez. Sen hürsün, her istediğini yaparsın, fakat ben de hür olduğum cihetle sen her istediğini yaparken benim hürriyyetime tecavüz itmemeğe mecbursun. Bundan başka insanlar daima bir takım vezaif ahlakiyyeye de riayet itmek mecburiyyetindedirler. Biz hür olmakla kendimize zencirden boşanmış deli değil akıllı, terbiyeli adab insaniyyeye riayetkar adamlar nazarıyla bakmak ihtiyacından azade olmadık.

 Hürriyyetin ma'nasından bahs esnasında hükumete hürmet ve itaat lüzumundan da bahs itmeğe ihtiyac vardır. Bazı taraflarda hürriyetle beraber ehalimize başka bir hal geldi. Hükumetin kadr ve haysiyyeti istihfaf idilmeğe başlandı. Hürriyyet, hükumete hürmet ve itaat itmemek değildir. Vakıa hükumet sabıka hürmet ve itaate layık değildi. Fakat yine öyle iken o hükumeti tanımamazlık itmiyorduk, idemiyorduk. Bundan sonra hükumetimiz bir hükumet meşrua, bir hükumet kanuniyye oldu. Hükumet müstebidenin evamirine inkiyad itmemeği terbiyesine sığdırmamak derecesinde haluk ve necib bulunan ehalimizin hükumet hazırai kanuniyyeye hürmet ve itaatde kusur göstermesi münasib olmaz. Hükumeti biz sayacağız muhterem bir mevki'de tutacağız çünki şimdiki hükumet bizim yabancımız değildir. Bizim arzumuz dairesinde teşekkül itmiş bir kuvvetdir. Meb'usları biz intihab itdik. Onlar da tabii bizim arzumuza göre kanunlar yapdılar, hükumete virdiler. İşte hükumet de bu kanunları bizim üzerimizde tatbik idiyor. Dimek hükumet kuvvetini meb'uslardan alıyor. Meb'uslar da bizim vekillerimiz oldığı cihetle kuvvetlerini bizden almışdılar. Şu halde hükumetin kuvveti bizim kendi kuvvetimizdir. Hiç insan kendi kuvvetini zaif düşürmek ister mi? Vakıa ehalimiz hürriyyetin ve meşrutiyyetin acemisi olduğu gibi henüz hükumet me'murlarından ba'zıları ve belki pek çokları da vazifelerini ifada kusur idiyorlar, ehaliyi kendilerinden memnun idemiyorlar. Lakin evvela onlarda idarei meşrutanın mübtedisidirler. Saniyen şimdi hükumet bize kendisini saydıramıyor, aciz ve miskin davranıyor gibi geliyor. Bunun sebebi bizim gözümüz eski cesur ve müstebid hükumete alışmış idi. Hürriyyetin hululiyle ehali canlandı. Hükumet zaifledi. Ehalinin ağzını açan hürriyyet hükumetin elini kolunu kuyud kanuniyye ile bağladı. Şimdi hükumet eskisi gibi kemal serbesti ile hareket idemiyor. Kanun haricinde bir iş görürüm diye korkuyor. Arz itdiğim vechile işin içinde mübtedilik de var. Yok şayed hükumet me'murininde mübtedilikden fazla bir adem ehliyyet ve kifayet belki adem istikamet varsa ehalimizin buna bakarak: meşrutiyyetden ne anladık? me'murlarına eskisi gibi belki daha fena, medh itdiğiniz meşrutiyyet bu mu imiş? dimeğe hakkı yokdur. Çünki me'murları nazırlar ta'yin itdiler. Nazırları da meb'uslar beğendiler. Meb'usları da ehali intihab itdi. Dimek ki döndü dolaşdı iş yine size dayandı. Eğer idarei meşruta dahilinde bir münasebetsizlik bulunursa onun kabahati ya vükelada, ya vükelaya i'timad beyan iden meb'usanda veyahud meb'usları intihab iden ehalidedir. Meşrutiyyet ise kabahatden muarradır. Çünki meşrutiyyetde hükumet kuvvetini, kanununı ehalinin arzusundan ahz ve iktibas ider. Kendi keyfi ile hareket idemez zaten meşrutiyyet de bu dimekdir.

 Şimdi bir az da müsavatdan bahs idelim. Meşrutiyyetde zengin, fakir, ğayr müslim cümlesinin hukuku müsavidir. Müslümanların kitabı olan Kur'an Kerimin ahkamı da budur. Hürriyyetin ibtidasından beri kalen ve kalemen tafsil ve teşrih idilmekden hali kalmayan bu müsavat mes'elesi ğayr müslim vatandaşlarımıza karşu kuru bir riyakarlıkdan ibaret değildir. Belki hakikat hal bu merkezdedir.

Gelelim ağniya ile fukara arasındaki müsavata: minelkadim bizde eşraf memleket namıyla bir kısım ehali vardır. Fakat ma'atteessüf şimdiye kadar bu eşrafın ekserisi eşrar ta'birine layık bir halde bulunuyor idiler. Bunların şerefi gücü yetdiği ehaliyi ezmek, ızrar itmek suretiyle istihsal olunmuş bir şeref kazib idi. Ehali kendisinden faide görmeyen, mutazarrır olan insanların sairleri üzerinde bir şeref ve imtiyaz iddia itmek hakkına malik olması şöyle dursun belki onlara karşu mahcubiyyet altında bulunması lazım gelir. Hakikaten eşraf memleket namını ihraz idenler ol kimselerdir ki vücudlarından ehali müntefi' olur, zarardide olmaz. Kendilerine korku saikasıyla hürmet olunmaz, muhabbet sevkiyle hürmet olunur. Bazı mahallerin eşrafı arasında maatteessüf bürudet ve husumet mevcud olduğunı hiss itdim. Eşraf memleket arasında şayan müsabaka bir meydan var ise o da fukaranın elinden tutmak, muhtacinin imdadına yetişmek meydanıdır. Yoksa kendi beynlerinde paylaşamadıkları nüfuz ve tağallüb da'vasını sürmekden ehalinin derdini dinlemeğe vakt bulamayan eşraf memleket, ehaliye baş olmak değil fenalığa ön ayaklık sıfatını haiz olmakdadırlar. Ehali biri biriyle hoş geçinmezse eşraf onlara nasihat idecek aralarını bulacak idi. Ya eşraf birbiriyle geçinmezse onları kim ıslah idecek? Bizde geçimsizlik ahlaksızlık maarifsizlik tenbellik biri birimizi çekememezlik devam itdikce kendi kendine meşrutiyyetden bize bir faide gelmez. Kendi kusurumuz kendi cehlimizle meşrutiyyete yüz karası olmaklığımızdan Cenab Hakka sığınırım. İttihad idemezsek terakki idemeyiz. Bu geçimsizliğin sonu perişanlıkdır. Zaten perişanlığın ma'nası dağınıklık dimek değil midir?

 Ehalimizde ma'etteessüf iftira gibi, yalan yere şehadet gibi bazı ahlak zemimenin tevessü' ve teammüm itmekde olduğı da işidiliyor. İlelebed terakkimizde mani' olacak olan bu gibi ahlak redieden Cenab Hakk ehalimizi muhafaza buyursun: Ma'lum ya hükumet sabıka bizi adeta mahv itdi. Eyler tutar yerimizi bırakmadı. Her cihetle fakir ve bimecal düşdük. Bizim bundan sonra belimizi doğrultmak içün güveneceğimiz şey necabet ahlakımız, hüsn niyyet ve ğayretimizdir. Çünki bugün elimizde başka sermayemiz, başka servetimiz yok. Eğer sermayei ahlakiyyemizi de zayi' iderek fakr ahlaka, fakr mesaiye de düçar olursak necatımıza çare kalmaz. Birbirimize iftira itmek, yalan yere şehadet itmek bunlar diyanete, insaniyyete sığar şeyler değildir. Ahir zeman peygamberi Muhammed Mustafa sallallahu aleyh ve sellem efendimiz bir hadis şerifinde (الیمین الفاجرة تدع الدیار بلاقع) buyurmuşlardır. Yalan yere yemin itmek memleketleri harab ve yebab ider dimekdir.

 Yalan söylemek bahusus yalan yere şehadet itmek gibi rezail ahlak, vatanımızı i'mar içün hükumetden beklediğimiz tevzi' adalet mes'elei hayatiyyesinin de önüne sedd çeker. Hükumet de hiç bir şey yapamaz olur, haklıyı haksızı seçmek hususunda şaşırır. İki adamın şehadetiyle bir adam maldan da olur candan da olur. Yazık değil mi? Ahiret korkusu, Allah korkusu, insaniyyet ve hamiyyet hissi yüreklerimizden silindi mi? Yalancının, müfterinin cem'iyyet beşeriyye arasında yeri yokdur. Çünki insanların hayvandan farkı imtiyazı, natıkiyyetle meramını ifade içün söz söyleyebilmekledir. Halbuki yalancının kuvvei natıkası bir halde kalmışdır. Kelamının ma'naya, nefsülemre delaletinden i'timad meslubdur. İnsan söyler hayvan, hayvan söyleyemez, yalancı da tersini söyler ki bu söylemek söyleyememekden daha fenadır. Onun içün (اولئك كالا نعام بل هم اضل) fehvai alisince bu makule insanlar hayvandan da aşağı bir seviyede bulunurlar. Biz birbirimizi yalan ile, dolan ile ızrar idersek bundan ne kazanırız? Şurasından emin olunuz ki ben işimi becereyim ipliğimi boyayım da yanı başımdaki komşum hemşehrim vatandaşım ne olursa olsun gibi fikirlerin ne kadar yanlış, ne kadar batıl olduğu hakayık akliyye ve tarihiyyedendir. Bir memleketde beş on kişinin mes'ud olması, işinin yoluna koyması şayan emniyyet bir seadet değildir. Bakınız devr sabıkda işini yoluna koyanlar, küpünü dolduranlar ne hale geldi? Bunlarda ibret alalım, (وسیعلم الذین ظلموا ای منقلب ینقلبون) ferman celili icabınca zulm ile kazanılan şeref ve seadet zıman ilahi ile inkılaba mahkumdur. Bu gibi çürük esasların payidar olamıyacağına Cenab Hakk şehadet idiyor. Bir memleket dahilinde, bir vatan evladı arasında hoş geçinmek, el ele tutmakdan başka eslem tarik yokdur. Kendi vatanı dahilinde bir ademin düşmanı olamaz. Bir memleket içinde olsa olsa diğerini çalışmağa teşvik içün olabilir. Başka dürlü rekabet hakikiyye ancak muhtelif memleketler, muhtelif devletler arasında mutasavverdir. Elhasıl ağniya ve fukara müslim ve ğayr müslim bilcümle müvekkillerimizin kemal ittifak ve imtizac ile el ele virerek ve senelerden beri geri kaldığımız tarik terakkide kat' merahil iderek devr menhus istibdadın acısını unutduracak, yaralarını kapadacak hidmetlerle, ğayretlerle vakit geçirmeleri temenniyatını tekrar ile sözüme hitam viriyorum.

Mustafa Sabri, Beyanülhakk, 12 Nisan 1326

Me'haz: "www.wikilala.com", Beyanülhakk, sayı 57

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı - Sebilürreşad

  (Sebilürreşad, Aded 634, Sahife 157 - Efrenci 15 Ocak 1925)   Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı    Türkistan ahvâl...