Mustafa Sabri Efendi'nin Bir Nutkudur
Beyanülhakk - 7 Eylül 1325 - Aded 43
Sermuharririmiz faziletlü Mustafa Sabri Efendi Hazretleri'nin bu kerre lieclüzziyare daire-i intihabiyyesi olan Tokad'a vüsulünde müstakbiline hitaben irad buyurdukları nutukdur:
Muhterem hemşehirlerim!
Vatanımızı son nefesinde kurtaran inayet-i ilahiyye ile erbab-ı hamiyyetin fedakarlıkları sayesinde Meclis-i Mebusan-ı Osmani açılmış ve hakk-ı acizanemizdeki hüsn-i zannınız bizi bu meclisde bulunacak olan millet vekilleri meyanına idhal itmişdir. Otuz üç seneden beri tahrib idilen bir mülkün yedi sekiz ay zarfında ne kadar ta'miri mümkün ise işte o daire-i imkanda çalışan meclisimiz bu senelik vazifesini ikmal itdikden sonra bizi teveccühat-ı ğıyabiyyesine layık gören hemşehirlerimizle gelüp görüşmek arzusu kalbimizde hasıl oldu. Bilhassa bendenizin ahval-i sıhhiyyem meşakk-ı seferiyyeye mütehammil olmadığı halde varid-i hatır olan o gibi mevani', sevgili memleketimi şu vesile-i fahire ile görmek iştiyakını yenemedi. Elhamdüllillah işte bir kaç günden beri aralarında doğup büyüdüğüm hemşehirlerime kavuşmak, munis, dilnüvaz nazarlarınız muhit-i in'itafında bulunmak seadetine nailim.
Müsaadeniz olursa bundan sonra da hepimizin vazife-i asliyyesine aid bir kaç kelime söyleyeceğim:
Tarihen sabit olan hakayıkdandır ki bizde meşrutiyyet yeni kabul idilmiş bir emr-i muhdes olmayup Sadr-ı İslam'da zaten mevcud olan bir idare-i meşruadır. Milletle müşavere itmek, efrad-ı ehalinin en acizine varıncaya kadar hak kelamını tanımakdan ibaret olan meşrutiyyet sonraları milletin elinden nez' idilmişdi. Dimek isteyorum ki meşrutiyyeti Avrupalılar'dan almadık. Esas i'tibarıyla bizde zaten var idi. Belki onu Avrupalılar bizden aldılar. Hatta İslam'da kadimen mevcud olan hakimiyyet-i milliyye bugün Avrupa'da bulunan hakimiyyet-i milliyyenin fevkindedir. Görmez misiniz ki Avrupa hakimiyyet-i milliyyesinin aksa-yı meratibini gösteren cumhuriyyetlerde bile gayr-ı mes'ul bir ferd bulunduğu halde İslamiyyet'de Cenab-ı Hakk'dan başka herkes mes'uldür. Dimek ki İslamiyyet'de ma'ziyadetin mevcud olan meşrutiyyet ve hakimiyyet-i milliyye bizim ğaib idilmiş bir hakk-ı meşru'umuz idi. Geçen seneki inkılab üzerine işte bu hakk-ı mevcud-ı mağsubumuzı ğasıbın yedinden istirdad itdik. O günden beri lehül'hamd vel'minne ni'met-i meşrutiyyetle mütena'im bulunuyoruz. Şurasını da söyleyelim ki yapmak yıkmakdan güç olduğu halde otuz üç senede yıkılan bir mülkün bir senede ta'mir ve termimi bütün bütün ğayr kabil olduğu gibi hele çalışmaksızın, eski adetlerimizi terk itmeksizin kendi kendine meşrutiyyetden faide beklemek kar-ı akıl değildir. Ma'lumunuzdur ki istibdad, milletin şan ve şevketi ile beraber ahlakını da bozmuşdu. Devr-i sabık, büyükler arasına rekabet ve münafeset küçükler ya'ni fukara arasına da atalet ve meskenet ilka itmiş hele hükumetin vazifesi zalimlere, müteğalliblere istinadgah olmakdan ibaret kalmışdı. Evvelce zalimlere arka olan hükumet bundan sonra inşaallah aceze ve mazlumine melce' olacakdır.
Devr-i sabık bütün efrad-ı milleti birbirinden soğutmuş akrabayı akrabadan komşuyu komşudan vatandaşı vatandaşdan ayırmış herkesi birbirine karşu yabancı bırakmış el'hasıl vatandan garib düşürmüş idi. İstibdad, kalblerden vatan muhabbetini, menfaat-i umumiyye hissini silmiş ve yalnız menfaat-i şahsiyye fikrini tervic eylemişdi. O derecede ki çalışanlar nefsi nefsi diyerek çalışır ve zu'munca kendi işini yoluna koydukdan sonra başkası ne olursa olsun dimekden çekinmez ve erbab-ı namusdan add olunanların ekserisi bile bana dokunmayan yılan bin yaşasun mesel-i mezmumunı hatt-ı hareket ittihaz itmek derecelerinde duyğusuz bulunurdu. Bu fikrler bir ademin kendi menafi'i nokta-i nazarından bile ne kadar yanlış fikrlerdir. Bugün cedelgah-ı hayatda menafi-i şahsiyye yerine menafi-i milliyye kaim olmuşdur. Düşkün ve haysiyyetsiz bir milletin en mes'ud efradı dahi bedbahtdır. Daha doğrusu düşkün haysiyyetsiz bir milletin mes'ud efradı olamaz. Bugün milletler yekdiğerine karşı yekpare bir kütle halinde bulunmak mecburiyyetinde iken her hangi bir milletin efradından biri kendi menfaatini, kendi seadetini milletinin tealisinde aramazsa emin olsun ki evvela kendisi, hissi muattal olan bir uzv-ı mefluc haline gelmişdir. Çünki hangi unsura mensub olursa olsun bir devletin tebeası, bir vatanın evladı bir bedenin a'zası, bir küll mecmuunun eczası gibidir. Ve milletler ancak bu hiss ile mütehassis olmak sayesinde necat bulabilirler. Halbuki dünyanın her tarafında bugün kabul idilmiş şu hiss, hikmet-i İslamiyye'de daha evvelce, daha vasi' bir mikyasda olarak takdir idilmiş ve "beni Adem a'za-yı yekdigerinden" buyurulmuşdur. Hülasa-i kelam asr-ı ictima ve ihtilat ıtlakına şayan devr-i hazır-ı medeniyyetde insanlar derece derece hal-i ittihad ve ictima'dan tebaüdleri nisbetinde muhataraya ma'ruzdurlar. Ta'bir aherle bir adamın dünyada haiz olduğu kuvvet müttehidlerinin kesreti nisbetindedir. Ma'ruzatımı biraz daha açık ve serbest bir lisan ile ifade ideyim. Hısmından, akrabadan mütecerrid veyahud ehibba ve esdikadan mütebaid olarak münferid yaşayan ademin kuvveti bir ademlik kuvvetdir. Hısmından akrabadan ehibbadan elli dane müttefiki bulunan bir ademin kuvveti de elli kişilik kuvvetdir. Kezalik tek başına bir unsurun kuvveti bir unsurluk kuvvet ve dört beş unsurun bir araya gelerek akd-i ittihad itmelerinden husule gelen kuvvetde beş unsurluk bir kuvvet olur. Anın içündür ki mesela tasavvuru bile kulub-ı hamiyyeti titretmek içün kafi gelen bir farz-ı muhal olmak üzre Osmanlılık'ı teşkil iden anasırdan Türkler, Ermeniler, Arnavudlar, Kürdler, Rumlar yekdiğerinden ayrı birer idare-i muhtara haline gelseler bu ayrılıkdan mutazarrır olan yalınız biri değil belki her biridir. Ve her birinin hissemend oldukları bu büyük kuvvetin küçülmesini arzu itmeleri kadar şaşğınlık tasavvur olunamaz. Sürüden ayrılan koyunu kurd yer meseli ma'lum olduğu gibi zamanımızda Yedullah alel'cemaat fehva-yı alisinin hikmeti daha ziyade bir vuzuh ile tecelli itmişdir. Lisanımızın hayli zamandan beri alışmış olduğu medeniyyet kelimesiyle insanlar medeni bit'tab'dir kaziyye-i kadimesini biraz tahlil idersek ne anlarız? Medeniyyet şehirlilik ma'nasınadır. Dimek ki insanlar tab'an şehirli olmak üzre yaradılmışlardır. Şu halde köylüler insanlığın ğayr-i tabii bir mevki'inde mi bulunuyorlar? Hayır çünki şehrlilikden maksad insanların mücerred bir yerde ziyadece toplu bulunmasından ibaret değildir. Şehr içindeki ğalabalığa karışdığı halde kalben o ğalabalıkdan ayrı yaşayan bir adem medeni ya'ni şehrli add olunmak istihkakına malik olmadığı gibi buna mukabil sakin olduğu karyenin büyüğünü küçüğünü halinden, ahlakından hoşnud bırakan bütün ehali-i karyenin kulubunu kendisine celb iden bir adem de köyde medeniyyet ve şehrlilik te'sis itmişdir. Çünki insanların şehrde bulunmasından maksad daha vasi' bir mikyasda beni nev'iyle teavün ve tenasura müsteid bir halde bulunmakdır. Binaenlaleyh bir insan köyde ikamet itsün şehrde ikamet itsün hemcinsinden ne kadar çok kişiye kendisini sevdirmiş ise, ne kadar çok kişi ile kendi arasında karabet-i ahlakiyye husule getirmeğe muvaffak olmuş ise medenilikde, şehrlilikde mevkii o derece yükselmişdir.
Şu tafsilatdan ittihad ve ittifakın medenilik ve insanlıkla derece-i münasebet ve irtibatı anlaşılmış olsa gerekdir:
Hal-i infiradda efrad şöyle dursun en kuvvetli devletlerin yaşaması muvafık-ı ihtiyat ve basiret görülmediğinden bir kaç danesi bir araya gelerek beynlerinde akd-i ittifaka lüzum his idiyorlar binaenaleyh bugün biz de şu ihtiyacat-ı ictimaiyyeye ittibaen bil'cümle efrad-ı Osmaniyye müslim ve ğayr-ı müslim el ele virerek çalışmalıyız. Memleketimizin servet ve ma'muriyyetce fakr ve tedennisi istikbaldeki ümmidlerimize mani' olamaz. Çünki bir milletin atisi nokta-i nazarından en korkulacak şey fakr-ı ahlak ve fakr-ı mesaidir. Bir millet ne kadar düşkün ve ne kadar fakir olsa sermayelerin en büyüğü olan ahlak ve mesaiyi elde itdikden sonra ir geç belini doğrultır. Neticeyi tekrar idiyorum: kemal-i ittifak ve ihlas ile çalışmağa borçluyuz. Hukuk-ı cirana riayet mukteza-yı diyanet ve necabetimizdir.
قال اه تعالی یاایهاالناس انا خلقناكم من ذكر وانثی و جعلناكم شعوبا و قبائل لتعارفوا ان اكرمكم عندالله اتقاكم ان الله علیهم خبیر
Me'haz: "www.wikilala.com, Beyanülhakk mecmuası sayı kırk üç"