Beyanülhakk'ın Mesleği
Şer'-i Şerif'de (Emr bil'ma'ruf ve nehy anil'münker) namıyla bir kaziyye-i mu'tena-biha, bir vazife-i mukaddese vardır. Ma'ruf ne dimek olduğunu bilirsiniz: bütün iyiliklere şamil bir kelime! Münker de bil'cümle fenalıkları muhit bir ta'bir!
Bu, emr bil'ma'ruf ve nehy anil'münker vazifesinin büyük bir hissesi, hele hisse-i ibtidaiyyesi ulemanın uhdesine müterettibdir. Temmuz on birde makbere-i maziviyyete defn itdiğimiz devr-i istibdad, münker devri idi. Bu münkeri nehy ve ref' içün iktiza iden mesai-i ibtidaiyyede bulunmak ya'ni kuvve-i icraiyyeye rehberlik itmek vazifesi arz itdiğim vech ile ulemaya aid iken biz, vaktiyle vazifemizi maet'teessüf eda idemediğimiz halde bu vazife-i meşru'ayı şanlı askerlerimizle İttihad ve Terakki cem'iyyeti erkan-ı kiramı ifa itdi. Binaenaleyh bizim bu erbab-ı hamiyyete karşu teşekküratımız mahcubiyyetle memzucdur.
Ancak, devr-i sabıkda ilmiyye ve talebe-i ulum, jurnalciler içün en vasi' bir me'kel, en müheyya bir vesile (kelime okunmuyor) bulunmuş olduğu cihetle bu hainlerin, bizim kadar hiç bir sınıf ve meslek hakkında sedd-i rah-i terakki olmadıkları hususu da ahvalimizi yakından bilenlerce müsellem bir hakikatdir ki buna nazaran da İttihad ve Terakki cem'iyyetinin mesai-i hamiyyeti, herkesden ziyade bizim hesabımıza meşkur olduğu nisbetde bizim de kendilerine karşu ma'zur olacağımız tabiidir. Bugün lillahil'hamd terakki ve tekamülümüz içün hiç bir mani' kalmamışdır. Dün, ifa-i vezaif-i hamiyyetde cem'iyyete pişrevlik idemediysek bugün piyrevlik vazifesini eda ile telafi-i mafata çalışacağız. Matmah-ı nazarımız şeair-i islamiyye, ve adab-ı milliyyeyi muhafaza iderek, Anadolunun, Rumelinin a'makında, saf ve cevherli yürekleriyle kendilerine her teklif olunan şeyi, en büyük bir sermaye-i seadet olsa dahi meşru'iyyet kisvesi altında kabul idebilmek tıynet-i salabet-güsteranesinde bulunan milyonlarca ehl-i islam'ı, terakkiyatı ahraraneye teşvik itmek, ve islamiyyet'in senelerden beri aşık-ı visali bulunduğu idarenin idare-i meşruta olduğunu yar ve ağyara anlatarak, hükumet-i müstebidenin cevr ü i'tisafı yüzünden kanun ve hükumet namları, kulaklarına en ağır bir bar-ı bela gibi gelen milleti, yeni hükumet adile ile Kanun-ı Esasi'ye ısındırmak olacakdır.
Ba'z bed-hevahanın neşriyyatı vechiyle bizden meşrutiyyet-i idareye karşı bir şemme-i işmi'zaza tesadüf idilmek şöyle dursun bu idarenin müessisleri bulunan erbab-ı ğayret ve hamiyyete biz, kuvvetüz'zahr olacağız. Din-i İslam'ı, hürriyyet ve müsavata mani' zann itmek gibi batıl bir zehaba düşerek bu ni'meti, bu bahşayeş-i fıtratı bize çok görmek insafsızlığında bulunanlar tefrik-i cins ve mezheb itmiş olurlar. (لا فضل لعربی علی عجمی ولا لابیض علی اسود بالتقی) hadis-i şerifi din İslam'ın düstur-ı hikmet ve ma'deletidir.
Hükümdarandan, adat ve rüsum-ı cahiliyyeyi herc ü merc iderek fukara-yı reaya tarzında yamalı elbise giyinmek, beytül'maldan aldığı bir mumı hesab ile yakmak, yolculuk aleminde hidmetcisiyle bil'münavebe hayvana binmek ve şehre girerken nevbet-i rükub, hadime gelmiş olmak hasebiyle kendinin, müstakbeline karşı racil kaldığına ehemmiyyet virmemek, tebaasından, ğayr-ı müslim bir müddei ile huzur-ı hakime çıkmak İslam'da vaki' olan şuun-ı mealidendir. İslam, (كلكم راع و كلكم مسؤل عن رعیته) kanunuyla istibdadı esasından imha iderek başdan ayağa kadar her ferd-i aferideyi mes'ul tutmuş ve (لاطاعة للمخلوق فی معصیة الخالق) kanunuyla da herkese hürriyyet tamme bahş iylemişdir.
İşte İslam'ın, minel'kadim mal-i meşru'u bulunan hürriyyetin eydi-i iğtisabından kurtularak aslına rücu'ı sayesindedir ki biz de, Cem'iyyet-i İlmiyyenin naşir-i efkarı olmak üzere şu risale-i usbuiyyeyi neşre imkan bulabildik.
Risalemizin mesleği ve maksad-ı te'sisi, müslim ve ğayr-ı müslim, bil'cümle Efrad-ı Osmaniyye arasındaki hüsn-i amizişin takrir ve idamesine çalışmak; ve her ferd içün, haziz-i mezellet ve meskenetde oturup kalmayarak dünyevi ve uhrevi vesail-ı terakkiyatımızı ihzara bezl-ı makrur eylemek; ve aramızda daimen hakk ve ma'delet ve şefkat ve müsavatı gözetmek Din-i Alimiz'in mukteziyyatından oldığını tefhim itmekdir.
Risalemiz, en başda (Mehafetullah) olmak üzre iffet ve istikamet, hamiyyet, hemcinsine muavenet, suret-i meşru'ada hürriyyet, ciddiyyat ile ülfet, zulm ve istibdada nefret, ulum ve fünuna muhabbet gibi hissiyyat-ı fazılayı ta'mime medar olacak neşriyyatıyla Millet-i Necibe-i Osmaniyye'nin seviyye-i fikriyyelerini yükseltmeğe çalışacak ve bil'hassa, Din-i İslam'ın mani'-i terakki olması gibi zünun ve tekavvülatın butlanını bi'Havlillahi Teala isbat idecekdir.
Risalemiz, Din-i İslam aleyhinde vuku'ı melhuz olan i'tirazata edille-i muknia ile cevab virecek ve herhangi bir mes'ele-i diniyye veya ilmiyye hakkında hatırlara hutur idebilen şükuk ve şübehatı ref' ve izale ile Din-i İslam'ın, bütün insanların menafi'-i hakikiyyelerinin bir fezlekesi mesabesinde bulunan seadet-i dareyne muvassıl olduğunı enzarda tecelli itdirmeğe ğayret idecek ve ahkam-ı şer'iyye ve adab-ı milliyyeye mugayir gördüğü halat ve neşriyyatı tenkid iderek (emr bil'ma'ruf ve nehy anil'münker) vazifesini ifadan geri kalmayacakdır.
Fil'vaki' ulemamızın, bu vazifeyi devr-i istibdadda ihmal itmiş olduklarını ileri sürerek, geçmişi muaheze perdesi altında onları halen ve istikbalen dahi bu vazifeden men' itmek isteyenler var ise de bu misilli i'tirazata batıl, makisün aleyh olmamak, yahud o devrde ulema, herkes ile beraber ve hatta daha ziyade ma'zur bulunmak tarzında virilecek cevablardan ma'ada en ziyade şayan-ı dikkat bir cihet vardır ki devr-i sabıkda muhalif-i şer' ahval eksik olmuyor idiyse de o devrde o gibi fenalıklar ğazete sütunlarına geçemediği içün bir takım vukuat-ı adiyye ve şahsiyye derecesinde kalarak Adab-ı Umumiyye-i İslamiyye üzerinde icra-yı te'sir idemezdi...
Bugün ise -bütün iyi şeyler su'-i isti'mal ile fena olabilmesi kabilinden olarak- serbesti-i matbuata ufacık bir su'-i isti'mal karışmak yüzünden saha-i intişara vaz'ı muhtemel bulunan münkeratın, mevzu-ı bahs olması ve adeta kabul-i umumiye arz idilmesi kuvvetinde bir te'siri haiz olacağı cihetle nazar-ı ehemiyyetden dur tutulmamak lüzumu erbab-ı basiret nezdinde müsellematdandır.
Bu, emr bil'ma'ruf ve nehy anil'münker vazifesinin büyük bir hissesi, hele hisse-i ibtidaiyyesi ulemanın uhdesine müterettibdir. Temmuz on birde makbere-i maziviyyete defn itdiğimiz devr-i istibdad, münker devri idi. Bu münkeri nehy ve ref' içün iktiza iden mesai-i ibtidaiyyede bulunmak ya'ni kuvve-i icraiyyeye rehberlik itmek vazifesi arz itdiğim vech ile ulemaya aid iken biz, vaktiyle vazifemizi maet'teessüf eda idemediğimiz halde bu vazife-i meşru'ayı şanlı askerlerimizle İttihad ve Terakki cem'iyyeti erkan-ı kiramı ifa itdi. Binaenaleyh bizim bu erbab-ı hamiyyete karşu teşekküratımız mahcubiyyetle memzucdur.
Ancak, devr-i sabıkda ilmiyye ve talebe-i ulum, jurnalciler içün en vasi' bir me'kel, en müheyya bir vesile (kelime okunmuyor) bulunmuş olduğu cihetle bu hainlerin, bizim kadar hiç bir sınıf ve meslek hakkında sedd-i rah-i terakki olmadıkları hususu da ahvalimizi yakından bilenlerce müsellem bir hakikatdir ki buna nazaran da İttihad ve Terakki cem'iyyetinin mesai-i hamiyyeti, herkesden ziyade bizim hesabımıza meşkur olduğu nisbetde bizim de kendilerine karşu ma'zur olacağımız tabiidir. Bugün lillahil'hamd terakki ve tekamülümüz içün hiç bir mani' kalmamışdır. Dün, ifa-i vezaif-i hamiyyetde cem'iyyete pişrevlik idemediysek bugün piyrevlik vazifesini eda ile telafi-i mafata çalışacağız. Matmah-ı nazarımız şeair-i islamiyye, ve adab-ı milliyyeyi muhafaza iderek, Anadolunun, Rumelinin a'makında, saf ve cevherli yürekleriyle kendilerine her teklif olunan şeyi, en büyük bir sermaye-i seadet olsa dahi meşru'iyyet kisvesi altında kabul idebilmek tıynet-i salabet-güsteranesinde bulunan milyonlarca ehl-i islam'ı, terakkiyatı ahraraneye teşvik itmek, ve islamiyyet'in senelerden beri aşık-ı visali bulunduğu idarenin idare-i meşruta olduğunu yar ve ağyara anlatarak, hükumet-i müstebidenin cevr ü i'tisafı yüzünden kanun ve hükumet namları, kulaklarına en ağır bir bar-ı bela gibi gelen milleti, yeni hükumet adile ile Kanun-ı Esasi'ye ısındırmak olacakdır.
Ba'z bed-hevahanın neşriyyatı vechiyle bizden meşrutiyyet-i idareye karşı bir şemme-i işmi'zaza tesadüf idilmek şöyle dursun bu idarenin müessisleri bulunan erbab-ı ğayret ve hamiyyete biz, kuvvetüz'zahr olacağız. Din-i İslam'ı, hürriyyet ve müsavata mani' zann itmek gibi batıl bir zehaba düşerek bu ni'meti, bu bahşayeş-i fıtratı bize çok görmek insafsızlığında bulunanlar tefrik-i cins ve mezheb itmiş olurlar. (لا فضل لعربی علی عجمی ولا لابیض علی اسود بالتقی) hadis-i şerifi din İslam'ın düstur-ı hikmet ve ma'deletidir.
Hükümdarandan, adat ve rüsum-ı cahiliyyeyi herc ü merc iderek fukara-yı reaya tarzında yamalı elbise giyinmek, beytül'maldan aldığı bir mumı hesab ile yakmak, yolculuk aleminde hidmetcisiyle bil'münavebe hayvana binmek ve şehre girerken nevbet-i rükub, hadime gelmiş olmak hasebiyle kendinin, müstakbeline karşı racil kaldığına ehemmiyyet virmemek, tebaasından, ğayr-ı müslim bir müddei ile huzur-ı hakime çıkmak İslam'da vaki' olan şuun-ı mealidendir. İslam, (كلكم راع و كلكم مسؤل عن رعیته) kanunuyla istibdadı esasından imha iderek başdan ayağa kadar her ferd-i aferideyi mes'ul tutmuş ve (لاطاعة للمخلوق فی معصیة الخالق) kanunuyla da herkese hürriyyet tamme bahş iylemişdir.
İşte İslam'ın, minel'kadim mal-i meşru'u bulunan hürriyyetin eydi-i iğtisabından kurtularak aslına rücu'ı sayesindedir ki biz de, Cem'iyyet-i İlmiyyenin naşir-i efkarı olmak üzere şu risale-i usbuiyyeyi neşre imkan bulabildik.
Risalemizin mesleği ve maksad-ı te'sisi, müslim ve ğayr-ı müslim, bil'cümle Efrad-ı Osmaniyye arasındaki hüsn-i amizişin takrir ve idamesine çalışmak; ve her ferd içün, haziz-i mezellet ve meskenetde oturup kalmayarak dünyevi ve uhrevi vesail-ı terakkiyatımızı ihzara bezl-ı makrur eylemek; ve aramızda daimen hakk ve ma'delet ve şefkat ve müsavatı gözetmek Din-i Alimiz'in mukteziyyatından oldığını tefhim itmekdir.
Risalemiz, en başda (Mehafetullah) olmak üzre iffet ve istikamet, hamiyyet, hemcinsine muavenet, suret-i meşru'ada hürriyyet, ciddiyyat ile ülfet, zulm ve istibdada nefret, ulum ve fünuna muhabbet gibi hissiyyat-ı fazılayı ta'mime medar olacak neşriyyatıyla Millet-i Necibe-i Osmaniyye'nin seviyye-i fikriyyelerini yükseltmeğe çalışacak ve bil'hassa, Din-i İslam'ın mani'-i terakki olması gibi zünun ve tekavvülatın butlanını bi'Havlillahi Teala isbat idecekdir.
Risalemiz, Din-i İslam aleyhinde vuku'ı melhuz olan i'tirazata edille-i muknia ile cevab virecek ve herhangi bir mes'ele-i diniyye veya ilmiyye hakkında hatırlara hutur idebilen şükuk ve şübehatı ref' ve izale ile Din-i İslam'ın, bütün insanların menafi'-i hakikiyyelerinin bir fezlekesi mesabesinde bulunan seadet-i dareyne muvassıl olduğunı enzarda tecelli itdirmeğe ğayret idecek ve ahkam-ı şer'iyye ve adab-ı milliyyeye mugayir gördüğü halat ve neşriyyatı tenkid iderek (emr bil'ma'ruf ve nehy anil'münker) vazifesini ifadan geri kalmayacakdır.
Fil'vaki' ulemamızın, bu vazifeyi devr-i istibdadda ihmal itmiş olduklarını ileri sürerek, geçmişi muaheze perdesi altında onları halen ve istikbalen dahi bu vazifeden men' itmek isteyenler var ise de bu misilli i'tirazata batıl, makisün aleyh olmamak, yahud o devrde ulema, herkes ile beraber ve hatta daha ziyade ma'zur bulunmak tarzında virilecek cevablardan ma'ada en ziyade şayan-ı dikkat bir cihet vardır ki devr-i sabıkda muhalif-i şer' ahval eksik olmuyor idiyse de o devrde o gibi fenalıklar ğazete sütunlarına geçemediği içün bir takım vukuat-ı adiyye ve şahsiyye derecesinde kalarak Adab-ı Umumiyye-i İslamiyye üzerinde icra-yı te'sir idemezdi...
Bugün ise -bütün iyi şeyler su'-i isti'mal ile fena olabilmesi kabilinden olarak- serbesti-i matbuata ufacık bir su'-i isti'mal karışmak yüzünden saha-i intişara vaz'ı muhtemel bulunan münkeratın, mevzu-ı bahs olması ve adeta kabul-i umumiye arz idilmesi kuvvetinde bir te'siri haiz olacağı cihetle nazar-ı ehemiyyetden dur tutulmamak lüzumu erbab-ı basiret nezdinde müsellematdandır.
Fatih Dersammlarından
Mustafa Sabri
22-Eylül 1324, Beyanül'hakk
(Me'haz: "www.wikilala.com" mahallinde mevcud olan Beyanül'hakk gazetesinin ilk sayısı.)