Siyaset-i Şer'iyye 3

  Fikr-i hürriyyet, müsavat, adalet gibi binlerce meziyeti mündemic hususat bizde yeni tevellüd itmiş hal-i tufuliyyetde şeyler olmayup belki cem'iyyet-i beşeriyyenin sevkiyat-ı tabiiyye ve emraz-ı nefsaniyye neticesinden başka bir ma'na virilemiyen enva-ı teaddiyat ve i'tisafla yekdiğerini ezerek dünyanın bir derya-yı mezalim içinde çalkandığı sırada mededres olan İslamiyyet o efkar-ı aliyyeyi neşr itmiş ve bu sayede müsavat ve adalet ve hürriyyet ne dimek olduğı bihakkın anlaşılarak teşkilat-ı ictimaiyyede serzede-i zuhur olan i'tisafat-ı mala'nihaye bu vechile mündefi' olup ruh-ı beşere kadar te'sir iden kavaid-i din-i mübin cem'iyyet-i ictimaiyyenin bir kuvve-i hakikiyye ve bir nazım-ı adaleti tanınmış idi.
 
  Gerçi ba'zı Avrupa müelliflerinin Şeri'at-ı İslamiyye hakkındaki şaibe-i ağraz ile meşbu' i'tirazatına hedef olunmuş ise de Şeri'at-ı Ğarra kaffe-i insanları nazar-ı adl u hukukda ezher-i cihet müsavi tutup mazhar-ı adl u hakkaniyyetde kimseyi istisna itmemiş ve o kadar müdakkikane emrlerde bulunmuşdur ki bunlarda zerre kadar zulm ihtimali melhuz değildir.

  İşte fanus-ı hidayet-i Rabbaniyye olan o kavaid-i metine hey'et-i ictimaiyye içinde türeyerek beşeriyyeti tezelzüle uğradacak deniüt'tab', müstaid-i ceraim kimseleri de nazar-ı dikkatden dur tutmadığından bu babda dahi bir hayli kavaid-i adilane vaz' eylemişdir. Fakat ahkamına tatbik-i hareket bir vazife-i mütehattime teşkil idecek kavanin, bir milletin hayat-ı ictimaiyyesine nazaran olacağından devletler memalikinde cari kavanin-i umumiyye ve hususiyye bit'tab' yekdiğerinden farklıdır. Mesela kanun-ı ceza devletler memalikinde muhtelifdir. Fakat cümlesi, kanun-ı mezkurdan maksad-ı asli olan hey'et-i ictimaiyyenin asayişini muhafaza noktasında birleşeceğinden bu babda tefavüt yokdur.

  Asıl maksad kavanini hüsn-i suretle tatbik ile lazıme-i adaleti temamiyle icra itmekdir. Yoksa hatıra riayet, asalete hürmet, menfaat-i şahsiyyeye inkiyad ile tatbik idilecek olan kavaid-i kanuniyye hangi memleketde olursa olsun ve ne şekilde bulunursa bulunsun ne terakkiyat-ı ictimaiyyeye hidmet, ne de hey'et-i beşeriyyenin hukukunı tekeffül ve vikaye itmiş sayılabilür. Belki kanundan maksud olan adalet, müsavat keyfi bir istibdad içinde herc u merc idilmiş olur, halbuki gerek ceza ve gerek hukuka müteallik hükmde sima-i adalet, çehre-i müsavat kendisini göstermezse hey'et-i ictimaiyye o hey'et-i hakimeden ne emniyyet ne hidmet bekleyebilür?

  İşte devr-i sabık-ı istibdadda ba'zı istisnaati nazar-ı i'tinada tutmak şartıyla diyebilürüm ki, mehakim-i hukukiyye ve cinaiyyelerin pek çok mezalimi görülmüş ve hatta adl u hakkaniyyet ba'zısının kapusundan bile içeriye girmeğe cesaret idememişdir.

  Nasıl idebilür? Faraza bir mahkeme-i cinayet tasavvur olunsun! Çünki vazifesi, cinayet sandalyesine oturmuş bir müttehemi her halde isnad olunan fiilin faili zannında bulunur velev ki kanaat-i vicdaniyyeyi tatmine medar olacak bir delil u emare bulunmasun.

  Dekaik-i kanuniyyeye asla vukufları olmayan zabıta me'murlarının zabıt varakalarıyla ve lüzum-ı muhakeme karar ve mazbataları var ya!

  Anlardan bir ma'na çıkararak delail-i vehmiyye ve akyise-i akliyye ile bir mücrimiyyet kararı tertib ve bununla mahzuz olursa böyle mahkemelerin hayrı mı olur? Adaletinden emniyyet mi olunur?

  Beraet-i zimmet asl oldığı halde bu kaide-i nazifeyi tağyir iderek mahkumiyyet asl fikr-i kanun-şikenanesini zihnine sokmuş bir reis-i cinayetin elinden bir ma'sumu kurtarmak kabil mi olur?

  Efsus böyle rüesanın ilmine irfanına efsus!!

  Hilaf-ı şer' u nizam her emre inkiyad ve bu suretle kendilerini en parlak mevki'a is'as ile avalimin bir halık-ı sanisi gibi zaika-i senc-i ğurur bir halde hıraman olarak yürüyen ba'zı müddei-i umumilerin pençesine düşen sahib-i hamiyyet artık mücrimiyyeti iddia olunacağını bilürken müdafaa-i hukuk zımnında ne söyleyebilür? Söylese ne menfaat ümid idebilür? Netice haindir. Evet mahkumdur. Hasbel'meslek çok mahkemelere tesadüf itdim. Çok i'lamat-ı cinaiyyeyi gördüm ki engizisyon hey'et-i tahkikiyyesi mezalimini andırır suretde biçare mücrim sıfatını almış erbab-ı hamiyyet hakkında tahkikat-ı ibtidaiyyede ne eziyyetler ne işkenceler idilmiş sada-yı ma'sumanelerini feryad-ı hazinlerini dinleyen bile olmamışdır. Bir kaç misal ile tenvir-i iddia pek kolay ise de tahdiş-i ezhanı mucib olmamak içün sarf-ı nazar idiyorum.

  İşte ümidleri münkatı' olan bu mahkumların bir makam-ı mukaddeseden tezallüm-i hal ile tahlislerini istirhamları kalmışdı ki o da dergah-ı Uluhiyyet! Evet! Anların a'mak-ı ruhundan "و ال الله المشتكی" sadaları geliyordu.

  Şimdi ümid ideriz ki bu kabil mehakim, mahkeme değil heyakil-i mezalim, münderis olacak. Milletin şer' u kanuna muhalif emirleri infaz iden hükkam ve müddei-i umumilere ihtiyacı kalmamışdır. Millet, iktidar u dirayet, ğaraz u avazdan hali vicdana malik hükkam ve müddei-i umumi ister.

  Mahkumiyyet i'lamatı eş'ar mecmuası olmadığı gibi müddei-i umuminin terakki risalesi de olamaz. Anlar milletin bir mir'at-i adaleti bir hüccet-i temeddünüdür.

  Mehakim-i hukukiyye ise daha berbad bir halde idi.

  Halbuki mahkemelerde tarafeynin asaleti, şeref u nesebi siyaset-i Şer'iyye nokta-i nazarından ehemmiyyeti yokdur. Yalnız gözedilecek nokta adaletle hükmdür. Bu sebebe mebnidir ki, hükkam üç kısma tekassüm idilerek ikisi nar-ı cehime biri de niam-ı ebediyyeye idhal olunmuşdur.

  Birinci derecede olan hükkam hakkı bildiği halde hilafına hükm i'ta iden ikincisi de an'cehlin hükm virendir. İşte bunlar devr-i istibdadda mensubiyyetle, teati-i rüşvetle, erbab-ı hamiyyeti mahv itmekle ahz-ı mansıba nail olmuş hükkamlardır. Üçüncü kısm ise alim olup adaletle i'ta-i hükm idenlerdir. Devr-i mezmum-ı sabıkda bu kabil hükkamımız nadir idi. Meselen bir hey'et-i hakime içinde adaleti sever, alim bir memduhül'sıfat hakimin bulunması çok mudur?

---

  Ammzade-i Nebi Cenab-ı Haydar; ikame-i hududda şerif, vazi', kavi, zaif nazar-ı i'tibara alınarak tahfif-i hudud idilemiyeceğini ve şefaat u hediye ile hiç bir vakit ta'til-i ukubat olunamıyacağını ve bunlara kadir bulunduğu halde aksi suretle icra-i amele mümaşat iden hükkamın rahmet-i İlahiyye'den matrud olduğunu beyan buyuruyor.

  Hatta sahabe-i güzinden Üsame bin Zeyd Kureyş'in, Benu Mahzum batnından bulunan bir sarıkın ta'til-i mücazatı hususunda Cenab-ı Risaletmeab Efendimize şefaat eylemeleri üzerine vech-i celil-i adalet-delil-i Cenab-ı Nebevi'de iğbirar hasıl olarak (Ya Üsame! Ukubat-ı İlahiyye'nin ta'til-i icrasına mı şefaat idiyorsun? Kavm-ı Beni İsrail şerif olanları fiil-i sirkat icra eyledikleri zaman afv ve zaif olanlar üzerine ikame-i hududda bulundukları içün helak oldular. Allah-ı Azimüş'şan'a kasem ederim ki, kızım Fatıma sirkat iderse elini keserim.) buyurmuşlardır.

  Ey hükkam! Bu ne adalet! Bu ne müsavat! İşte milletin sizden istediği adalet. İşte sizden beklediği müsavat! Bu ve emsali kavaid-i adilane ve esas-ı metin üzerine bu hükumet-i fazıla vücuda geldi. Öyle bir hükumet-i adile ki; gösterdiği asar-ı adalet, saçdığı envar-ı müsavat sayesinde cenah-ı re'fetine milyonlarca müslim ve gayr-ı müslimi cem' itdi. Böyle idi Fahr-i Kainat'ın teşkil itdiği hükumet! Böyle idi o müessis-i medeniyyet-i hakikiyyenin icra itdiği muhakemat!

  Mümeyyiz Ceza Zabıt Katibi
 
  İbn Hazım : Ferid
 
  Me'haz: (wikilala.com), Beyanül'hakk gazetesi, Sayı 10

Rağbet Görmüş Makaleler

Makam-ı Hilafet ve Ankara Meclisi

"Dini Müceddidler" Kitab Nafi'sinden Bir Parça

Ehven'üş Şer Düsturu