24 Şubat 2025 Pazartesi

Taşrada İrad Olunmuş Bir Nutkdur

 Meclis meb'usan osmaninin birinci devrei ictimaiyyesi hitam buldukdan sonra ikinci ictimaa kadar devam idecek olan ta'til esnasında her meb'us, dairesi intihabiyyesini ziyaret iderek ictima ati müzakeratı içün ihtiyacat memlekete aid sermayei bahs ve mekal peyda eylemek mu'tad olduğı cihetle biz de bu vazifeyi ifa eylemek ve hem de müslim ve ğayr müslim bütün müvekkillerimizle görüşmek arzusuyla buraya geldik. Meclisin geçen seneki ictimaı ne kadar imtidad itdi ise o nisbetde kısalmış olan şu ta'til müddeti arz itdiğim vechile bizim içün söylemek zamanı olmayup belki sizi söyletmek ya'ni ihtiyacat memleketi sizden anlayup dinlemek zemanı olduğı halde bu senelik vaktimizin darlığına mebni şu vazifei istima'da vukuu tabii olan noksanı bir kaç kelimelik tasdi'atımla telafi itmek arzusunda bulunuyorum: bilirsünüz ki bir seneyi mütecaviz zemanan beri hürriyyet ve meşrutiyyet ve müsavat ni'metlerine nail olduk. Evvela şu iki kelimenin ma'nasından bir parça bahs idelim:

 İbtida'ları hürriyyetin ma'nasını bazı ehalimiz anlayamadı. Başı boş bir halde olmak, selemüsselam her istediğini yapmağa me'zun bulunmak dimek zann itdi. Halbuki hürriyyetin ma'nası kanun dairesinde bir serbestlikdir. Bir adam şer' ve kanunun ta'yin itdiği suretlerden maada hiç bir sebeb ve bahane ile hiç bir kimse tarafından tazyik olunamaz. Hürriyyet ve meşrutiyyetde insanın şer' ve kanundan maada amiri yokdur. Başka suretle kimse kimsenin işine karışamaz. Fakat bu serbestliğe mukabil hürriyyet ve meşrutiyyetde insan kuyud kanuniyye ile daha ziyade bağlıdır. Çünki bu bağlılık da olmasa hürriyyet mütekabile muhafaza idilemez. Sen hürsün, her istediğini yaparsın, fakat ben de hür olduğum cihetle sen her istediğini yaparken benim hürriyyetime tecavüz itmemeğe mecbursun. Bundan başka insanlar daima bir takım vezaif ahlakiyyeye de riayet itmek mecburiyyetindedirler. Biz hür olmakla kendimize zencirden boşanmış deli değil akıllı, terbiyeli adab insaniyyeye riayetkar adamlar nazarıyla bakmak ihtiyacından azade olmadık.

 Hürriyyetin ma'nasından bahs esnasında hükumete hürmet ve itaat lüzumundan da bahs itmeğe ihtiyac vardır. Bazı taraflarda hürriyetle beraber ehalimize başka bir hal geldi. Hükumetin kadr ve haysiyyeti istihfaf idilmeğe başlandı. Hürriyyet, hükumete hürmet ve itaat itmemek değildir. Vakıa hükumet sabıka hürmet ve itaate layık değildi. Fakat yine öyle iken o hükumeti tanımamazlık itmiyorduk, idemiyorduk. Bundan sonra hükumetimiz bir hükumet meşrua, bir hükumet kanuniyye oldu. Hükumet müstebidenin evamirine inkiyad itmemeği terbiyesine sığdırmamak derecesinde haluk ve necib bulunan ehalimizin hükumet hazırai kanuniyyeye hürmet ve itaatde kusur göstermesi münasib olmaz. Hükumeti biz sayacağız muhterem bir mevki'de tutacağız çünki şimdiki hükumet bizim yabancımız değildir. Bizim arzumuz dairesinde teşekkül itmiş bir kuvvetdir. Meb'usları biz intihab itdik. Onlar da tabii bizim arzumuza göre kanunlar yapdılar, hükumete virdiler. İşte hükumet de bu kanunları bizim üzerimizde tatbik idiyor. Dimek hükumet kuvvetini meb'uslardan alıyor. Meb'uslar da bizim vekillerimiz oldığı cihetle kuvvetlerini bizden almışdılar. Şu halde hükumetin kuvveti bizim kendi kuvvetimizdir. Hiç insan kendi kuvvetini zaif düşürmek ister mi? Vakıa ehalimiz hürriyyetin ve meşrutiyyetin acemisi olduğu gibi henüz hükumet me'murlarından ba'zıları ve belki pek çokları da vazifelerini ifada kusur idiyorlar, ehaliyi kendilerinden memnun idemiyorlar. Lakin evvela onlarda idarei meşrutanın mübtedisidirler. Saniyen şimdi hükumet bize kendisini saydıramıyor, aciz ve miskin davranıyor gibi geliyor. Bunun sebebi bizim gözümüz eski cesur ve müstebid hükumete alışmış idi. Hürriyyetin hululiyle ehali canlandı. Hükumet zaifledi. Ehalinin ağzını açan hürriyyet hükumetin elini kolunu kuyud kanuniyye ile bağladı. Şimdi hükumet eskisi gibi kemal serbesti ile hareket idemiyor. Kanun haricinde bir iş görürüm diye korkuyor. Arz itdiğim vechile işin içinde mübtedilik de var. Yok şayed hükumet me'murininde mübtedilikden fazla bir adem ehliyyet ve kifayet belki adem istikamet varsa ehalimizin buna bakarak: meşrutiyyetden ne anladık? me'murlarına eskisi gibi belki daha fena, medh itdiğiniz meşrutiyyet bu mu imiş? dimeğe hakkı yokdur. Çünki me'murları nazırlar ta'yin itdiler. Nazırları da meb'uslar beğendiler. Meb'usları da ehali intihab itdi. Dimek ki döndü dolaşdı iş yine size dayandı. Eğer idarei meşruta dahilinde bir münasebetsizlik bulunursa onun kabahati ya vükelada, ya vükelaya i'timad beyan iden meb'usanda veyahud meb'usları intihab iden ehalidedir. Meşrutiyyet ise kabahatden muarradır. Çünki meşrutiyyetde hükumet kuvvetini, kanununı ehalinin arzusundan ahz ve iktibas ider. Kendi keyfi ile hareket idemez zaten meşrutiyyet de bu dimekdir.

 Şimdi bir az da müsavatdan bahs idelim. Meşrutiyyetde zengin, fakir, ğayr müslim cümlesinin hukuku müsavidir. Müslümanların kitabı olan Kur'an Kerimin ahkamı da budur. Hürriyyetin ibtidasından beri kalen ve kalemen tafsil ve teşrih idilmekden hali kalmayan bu müsavat mes'elesi ğayr müslim vatandaşlarımıza karşu kuru bir riyakarlıkdan ibaret değildir. Belki hakikat hal bu merkezdedir.

Gelelim ağniya ile fukara arasındaki müsavata: minelkadim bizde eşraf memleket namıyla bir kısım ehali vardır. Fakat ma'atteessüf şimdiye kadar bu eşrafın ekserisi eşrar ta'birine layık bir halde bulunuyor idiler. Bunların şerefi gücü yetdiği ehaliyi ezmek, ızrar itmek suretiyle istihsal olunmuş bir şeref kazib idi. Ehali kendisinden faide görmeyen, mutazarrır olan insanların sairleri üzerinde bir şeref ve imtiyaz iddia itmek hakkına malik olması şöyle dursun belki onlara karşu mahcubiyyet altında bulunması lazım gelir. Hakikaten eşraf memleket namını ihraz idenler ol kimselerdir ki vücudlarından ehali müntefi' olur, zarardide olmaz. Kendilerine korku saikasıyla hürmet olunmaz, muhabbet sevkiyle hürmet olunur. Bazı mahallerin eşrafı arasında maatteessüf bürudet ve husumet mevcud olduğunı hiss itdim. Eşraf memleket arasında şayan müsabaka bir meydan var ise o da fukaranın elinden tutmak, muhtacinin imdadına yetişmek meydanıdır. Yoksa kendi beynlerinde paylaşamadıkları nüfuz ve tağallüb da'vasını sürmekden ehalinin derdini dinlemeğe vakt bulamayan eşraf memleket, ehaliye baş olmak değil fenalığa ön ayaklık sıfatını haiz olmakdadırlar. Ehali biri biriyle hoş geçinmezse eşraf onlara nasihat idecek aralarını bulacak idi. Ya eşraf birbiriyle geçinmezse onları kim ıslah idecek? Bizde geçimsizlik ahlaksızlık maarifsizlik tenbellik biri birimizi çekememezlik devam itdikce kendi kendine meşrutiyyetden bize bir faide gelmez. Kendi kusurumuz kendi cehlimizle meşrutiyyete yüz karası olmaklığımızdan Cenab Hakka sığınırım. İttihad idemezsek terakki idemeyiz. Bu geçimsizliğin sonu perişanlıkdır. Zaten perişanlığın ma'nası dağınıklık dimek değil midir?

 Ehalimizde ma'etteessüf iftira gibi, yalan yere şehadet gibi bazı ahlak zemimenin tevessü' ve teammüm itmekde olduğı da işidiliyor. İlelebed terakkimizde mani' olacak olan bu gibi ahlak redieden Cenab Hakk ehalimizi muhafaza buyursun: Ma'lum ya hükumet sabıka bizi adeta mahv itdi. Eyler tutar yerimizi bırakmadı. Her cihetle fakir ve bimecal düşdük. Bizim bundan sonra belimizi doğrultmak içün güveneceğimiz şey necabet ahlakımız, hüsn niyyet ve ğayretimizdir. Çünki bugün elimizde başka sermayemiz, başka servetimiz yok. Eğer sermayei ahlakiyyemizi de zayi' iderek fakr ahlaka, fakr mesaiye de düçar olursak necatımıza çare kalmaz. Birbirimize iftira itmek, yalan yere şehadet itmek bunlar diyanete, insaniyyete sığar şeyler değildir. Ahir zeman peygamberi Muhammed Mustafa sallallahu aleyh ve sellem efendimiz bir hadis şerifinde (الیمین الفاجرة تدع الدیار بلاقع) buyurmuşlardır. Yalan yere yemin itmek memleketleri harab ve yebab ider dimekdir.

 Yalan söylemek bahusus yalan yere şehadet itmek gibi rezail ahlak, vatanımızı i'mar içün hükumetden beklediğimiz tevzi' adalet mes'elei hayatiyyesinin de önüne sedd çeker. Hükumet de hiç bir şey yapamaz olur, haklıyı haksızı seçmek hususunda şaşırır. İki adamın şehadetiyle bir adam maldan da olur candan da olur. Yazık değil mi? Ahiret korkusu, Allah korkusu, insaniyyet ve hamiyyet hissi yüreklerimizden silindi mi? Yalancının, müfterinin cem'iyyet beşeriyye arasında yeri yokdur. Çünki insanların hayvandan farkı imtiyazı, natıkiyyetle meramını ifade içün söz söyleyebilmekledir. Halbuki yalancının kuvvei natıkası bir halde kalmışdır. Kelamının ma'naya, nefsülemre delaletinden i'timad meslubdur. İnsan söyler hayvan, hayvan söyleyemez, yalancı da tersini söyler ki bu söylemek söyleyememekden daha fenadır. Onun içün (اولئك كالا نعام بل هم اضل) fehvai alisince bu makule insanlar hayvandan da aşağı bir seviyede bulunurlar. Biz birbirimizi yalan ile, dolan ile ızrar idersek bundan ne kazanırız? Şurasından emin olunuz ki ben işimi becereyim ipliğimi boyayım da yanı başımdaki komşum hemşehrim vatandaşım ne olursa olsun gibi fikirlerin ne kadar yanlış, ne kadar batıl olduğu hakayık akliyye ve tarihiyyedendir. Bir memleketde beş on kişinin mes'ud olması, işinin yoluna koyması şayan emniyyet bir seadet değildir. Bakınız devr sabıkda işini yoluna koyanlar, küpünü dolduranlar ne hale geldi? Bunlarda ibret alalım, (وسیعلم الذین ظلموا ای منقلب ینقلبون) ferman celili icabınca zulm ile kazanılan şeref ve seadet zıman ilahi ile inkılaba mahkumdur. Bu gibi çürük esasların payidar olamıyacağına Cenab Hakk şehadet idiyor. Bir memleket dahilinde, bir vatan evladı arasında hoş geçinmek, el ele tutmakdan başka eslem tarik yokdur. Kendi vatanı dahilinde bir ademin düşmanı olamaz. Bir memleket içinde olsa olsa diğerini çalışmağa teşvik içün olabilir. Başka dürlü rekabet hakikiyye ancak muhtelif memleketler, muhtelif devletler arasında mutasavverdir. Elhasıl ağniya ve fukara müslim ve ğayr müslim bilcümle müvekkillerimizin kemal ittifak ve imtizac ile el ele virerek ve senelerden beri geri kaldığımız tarik terakkide kat' merahil iderek devr menhus istibdadın acısını unutduracak, yaralarını kapadacak hidmetlerle, ğayretlerle vakit geçirmeleri temenniyatını tekrar ile sözüme hitam viriyorum.

Mustafa Sabri, Beyanülhakk, 12 Nisan 1326

Me'haz: "www.wikilala.com", Beyanülhakk, sayı 57

23 Şubat 2025 Pazar

Taşrada İrad Olunmuş Bir Nutkdur

 Ma'lumdur ki geçen senenin temmuz onundan beri allahın inayeti ve mücahidinin ğayreti sayesinde hürriyyet ve meşrutiyyete nail olduk. Ondan evvel hür değil de esir miydik? Evet, o vakit biz hükumetin esiri idik, hükumet de yalnız nefsini düşünen, dünyayı ahireti düşünmeyen bir ademin esiri idi. Bizi adamlıkdan çıkaran bu bir adam, etrafına topladığı beş on hainin ilkaatını şer' ve kanundan aziz tutarak, en adi bir harem ağasının, en cahil bir hidmetkar parçasının veyahud en alçak bir menfaatperestin söziyle hükumeti, hükumet de bizi kullanırdı. Bu şahs vahid günden güne mahv ve harab itdiği milletden her gün biraz daha fazla korkar ve milletden korkması artdıkca allahdan korkması azalırdı. Milleti bu suretle kendisine hasım bilen hükumet hamidiyye, ehaliye de birbirine düşürerek dünyayı konyayı anlamak içün gözleri açmağa meydan bulamaz bir halde kalmalarını te'mine çalışırdı. O devrin seyyiatı sariyyesinden olmak üzre hısm akraba, konu, komşu, hemşehr, vatandaş ne kadar birbirimizinin gönlünü kırmış, ne kadar birbirimizi incitmişizdir. O devirde gücü yiten, taraf takribini bulan, yanı başındaki bir komşusunun, beraber yaşadığı bir vatandaşının hakkını elinden almak, hasmına biğayrihakk ğalebe çalmakla iftihar ider, şer'ı, kanunı, insaniyyeti ayak altına aldığına bakmayarak üste çıkmakla haysiyyet ve i'tibar sahibi olduğunı isbat itmek isterdi. Halbuki terbiyyei diniyye ve medeniyye gören hakiki insanlar nazarında haksızlığı, zalimliği kabule tenezzül itmek en büyük bir namussuzlukla beraberdir. İki buçuk ğuruşluk bir menfaat hususiyyemden elbette elbette bin kerre kıymetdar olan bir hemşehrimin hakkına tecavüz ideceğim ve sonra da bunı kendim içün bir şeref add ideceğim öyle mi? Bilfarz vel temsil benim hakkımda böyle bir şeye ihtimal virildiğini hiss idersem fena halde tahkir idilmiş olduğuma hükm iderim. Çünki haksızlıkla işimi yürütmüş olmaklığım benim kuvvetime, şerefime değil, belki bilaks suret meşrua ve merdanede maişetimi idareden aciz bulunduğuma delalet ider. Komşunun hukuk meşruasını teslim iderek hakka boyun eğmekliğim mi benim içün bir şerefdir, yoksa ağraz nefsaniyyeme boyun eğmekliğim mi? Biz, kendi aramızda birbirimize karşı şefkat ve adaletle muamele itmeliyiz ki hükumetden de ayn muameleyi beklemeğe hakkımız olsun. Hemcinsimizin hakkını ğasb itmek şöyle dursun aradaki nifak ve şikakın devamına tercihan kendi hukukumuzun bir kısmını hasbelhamiyye feda iderek buna mukabil fazla bir dost kazanmak fezail ahlakiyye ve hasail hakimane mukteziyyatındandır. Cenab hakkın son peygamberi bulunan hazret Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bir hadis şerifinde (المؤمن غركریم والمنافق خب لئیم) buyurmuşdur. Mü'min aldanır kerem ider; münafık aldatır, leimdir dimektir. Bundan maksad mü'min aldanır, şaşkın olur dimek değildir: aldatmakdan ise bilerek aldanmak ve hukukundan birazını bağışlayarak husumete netice virmek şiar imana muvafık olduğunı anlatmakdır. Komşumu, hemşehrimi kendi kolum, kanadım bileceğim kendim onun başına gaile çıkarmak şöyle dursun ğailesine, derdine çare bulmağa çalışacağım. Komşumun rahatsızlığı benim de istirahatimi selb idecek o da bana karşu öyle olacak. Daimen birbirimize muavenet ideceğiz, birbirimizin kuvvetinden istifade ideceğiz, beraber çalışacağız, birlikde mes'ud olacağız. O mükedder me'yus bir halde bulunurken benim seadetimin ne tadı olur? Bir memleket ehalisi büyük mikyasda bir aile halkı gibidir. Birbirimize muavenet itmeyecekdik, husumet çıkaracak idik de o halde niçün birbirimizin yanına sokulduk? Evlerimizi yanyana yapdık, kasaba yahud karye namı virilen bir mahalle toplandık? Hayvanat vahşiyye gibi birimiz bir dağa diğerimiz de bir dereye dağılsa idik a. Bir de geçimsizlik olan bir evde bereket olmaz dirler. Tıpkı bir aile halkına benzediğini arz itdiğim bir memleket ehalisi arasında da hüsn imtizac olmazsa o memleketde feyz ve bereket görülmez, terakki yerine tedenni ve ma'muriyyet yerine inkiraz ve sefalet hasıl olur. Hem de biz bir memleket ehalisi bir vatan evladı birbirimizle adab insaniyye ve terbiyyei ahlakiyye dairesinde hoş geçinmeyerek yekdiğerimizi ezmeğe, zaif düşürmeğe çalışırsak bu sefer hepimiz birden zaif düşeriz. Birbirimizle hukukumuzı paylaşamazken ecnebiler bizim hepimizin birden hukukunu zabt ider. Vatanın aramızda bölüşemediğimiz menafiini topdan gaib ideriz. Baksanız a Cenab Hakk (ولاتنازعوا فتفشلو) buyuruyor. Aranızda niza' çıkarmayığınız sonra hepiniz birden zaif düşersiniz. Birbirinizle uğraşmakdan kuvvetlenmeğe terakki itmeğe meydan bulamazsınız. Bu gidişle vatanınızı taarruz a'dadan muhafazaya muktedir olamazsınız dimekdir.

 Yukaruda lüzumunı beyan itdiğimiz hüsn imtizac emr mühimminde müslim ve ğayr müslim bilcümle anasır osmaniyye dahildir. Hürriyyet ve meşrutiyyetde İslam ve Hıristiyan bir olacakmış. Dinler birbirine karışacakmış yahud hepsi ortadan kalkacakmış diyerek bazı ehalimizin yanlış zannlara, batıl zehablara düşdüğü hürriyyetin ibtidalarında işidilmiş idi. Hayır, hayır bu gibi evhama kapılmak kar akl değildir. Meşrutiyyetde İslam ve Hıristiyan hukuk dünyeviyyece müsavi olacak dimekdir. (لهم مالنا و علیهم ماعلینا) hükm alisi üzre zaten şeriatin emri de böyle değil mi? Hıristiyan vatandaşlarımızın malı malımız gibi canı canımız gibi ırzı ırzımız gibi olacak. Belki hukuk ibad meyanında şer'an ğayr müslim vatandaşlarımızın hukukı daha fazla bir ehemmiyyet ve i'tinaya mazhar olmuşdur. Hıristiyan hakkının yevm kıyametde muhasebesi daha ziyade bir şiddetle rü'yet olunacağı kütüb şer'iyyede musarrahdır. Bu meyanda müslim ve ğayr müslim birbiriyle konuşurken nezaketsiz ta'birat isti'mal itmek suretiyle bir müslimin ğayr müslimi rencide itmesi dahi hukuk mezkurede dahil olmak iktiza ideceği cihetle şayan dikkat olduğunı arz iderim. Muamelat dünyeviyyeye aid olan bu gibi hususatda müsavatı gözetmek lazım olup umur diniyye ve i'tikadiyyeye gelince elbette müslim başka ğayr müslim de başkadır. Ancak bu yoldaki İslamlık ve Hirıstiyanlık farkı yalnız cami'lerde kiliselerde zahir olmak ve herkes mensub olduğı din ve mezhebinin ahkam ve ayinine bütün kuvvet kalbiyle merbut bulunmak lazım gelir. Dünyanın her tarafında ve her milletde tek tük türeyen dinsizlerin temayülatına rağmen akaid ve edyan her asrda ve her hükumetde mahfuz ve muhterem kalmışdır. Ve inşaallah yine kalacakdır. Meşrutiyyet bu hale mani' olarak edyanı ortadan kaldırmak şöyle dursun dinin milletlerde husulüne badi oldığı kuvvei ma'neviyyeden istifade olunmasını ğanimet add ider. Meşrutiyyetde devlet ve milletin şevket ve kuvvet bulması matlub değil mi? Öyle ise bunun içün iktiza iden kuvvai maddiyyeye, diyanet gibi büyük bir kuvvei ma'neviyyenin de inzimamı devlet ve millet hakkında aramakla bulunmıyacak bir istinadgah teşkil ider ki hiç meşrutiyyet, hazır elde bulunan böyle bir istinadgahı zayi' itmek ister mi? Ulum ve maarifi ve terakkiyatı medeniyyeyi bazı ma'şuşatından tecrid ve tasfiyye idersek onların muktezası da bu merkezde olmak lazım geleceğini anlarız. Asar atika namıyla bir takım taş parçalarına ehemmiyyet azime atf iden maarif ve medeniyyetin edyan kadimeyi muhafaza hususunda mübalatsız davranmasını maarif ve medeniyyete intisab sahihi bulunmayan zübbelerden başka kimse tecviz itmez. Hasılı şurasından emin olunuz ki din ve şeriatle meşrutiyyet arasında kat'iyyen zıddiyyete benzer bir şey yokdur. Belki din meşrutiyyeti ve meşrutiyyet dini emr ider. Bundan başka meşrutiyyet vatanımızın ma'muriyyetini mucib olacakdır. Ancak şurasını da bilmiş olunuz ki ehalide maarifsizlik, cehalet, geçimsizlik devam itdikce kendi kendine meşrutiyyetden bir faide beklemek abesdir. Meşrutiyyetden istifade itmek anı hüsn isti'mal itmekle kabildir. Devr istibdadda hükumet korkusuyla koyun gibi yaşayan ehali hürriyyetden sonra birbirinin boğazına sarılmağa başlarsa bu halden meşrutiyyete şeyn tari olur. Düşünelim ki devr sabıkda iki üç danemiz bir araya gelerek serbestce konuşup görüşemezdik. Şimdi nail olduğumuz ni'metin kadrini bilelim. Hürriyyeti birbirimizle serbest serbest ğavğa itmek içün kazanmadık. Belki kemal serbesti ile maarifimizi, ticaretimizi ileri götürmek içün kazandık.

Mustafa Sabri, Beyanül Hakk, 5 Nisan 1326

Me'haz: "wikilala.com", Beyanülhakk mecmuası sayı 56.

19 Şubat 2025 Çarşamba

Mustafa Sabri Efendi'nin Bir Nutkudur

 Beyanül Hakk - 7 Eylül 1325

 Sermuharririmiz faziletlü Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin bu kere lieclül'ziyare dairei intihabiyyesi olan Tokad'a vüsulünde müstakbiline hitaben irad buyurdukları nutkdur:

 Muhterem hemşehrlerim!

 Vatanımızı son nefesinde kurtaran inayet ilahiyye ile erbab hamiyyetin fedakarlıkları sayesinde meclis mebusan osmani açılmış ve hakk acizanemizdeki hüsn zannınız bizi bu meclisde bulunacak olan millet vekilleri meyanına idhal itmişdir. Otuz üç seneden beri tahrib idilen bir mülkün yedi sekiz ay zarfında ne kadar ta'miri mümkün ise işte o dairei imkanda çalışan meclisimiz bu senelik vazifesini ikmal itdikden sonra bizi teveccühat ğıyabiyyesine layık gören hemşehrlerimizle gelüp görüşmek arzusu kalbimizde hasıl oldu. Bilhassa bendenizin ahval sıhhiyyem meşak seferiyyeye mütehammil olmadığı halde varid hatır olan o gibi mevani', sevgili memleketimi şu vesilei fahire ile görmek iştiyakını yenemedi. Elhamdüllillah işte bir kaç günden beri aralarında doğup büyüdüğüm hemşehrlerime kavuşmak, munis, dilnüvaz nazarlarınız muhit in'itafında bulunmak seadetine nailim.

 Müsaadeniz olursa bundan sonra da hepimizin vazifei asliyyesine aid bir kaç kelime söyleyeceğim:

 Tarihen sabit olan hakayıkdandır ki bizde meşrutiyyet yeni kabul idilmiş bir emr muhdes olmayup sadr islamda zaten mevcud olan bir idarei meşruadır. Milletle müşavere itmek, efrad ehalinin en acizine varıncaya kadar hak kelamını tanımakdan ibaret olan meşrutiyyet sonraları milletin elinden nez' idilmişdi. Dimek isteyorum ki meşrutiyyeti avrupalılardan almadık. Esas i'tibarıyla bizde zaten var idi. Belki onu avrupalılar bizden aldılar. Hatta islamda kadimen mevcud olan hakimiyyet milliyye bugün avrupada bulunan hakimiyyet milliyyenin fevkindedir. Görmez misiniz ki avrupa hakimiyyet milliyyesinin aksai meratibini gösteren cumhuriyyetlerde bile gayr mes'ul bir ferd bulunduğu halde islamiyyetde cenab hakkdan başka herkes mes'uldür. Dimek ki islamiyyetde ma'ziyadetin mevcud olan meşrutiyyet ve hakimiyyet milliyye bizim ğaib idilmiş bir hakk meşru'umuz idi. Geçen seneki inkılab üzerine işte bu hakk mevcud mağsubumuzı ğasıbın yedinden istirdad itdik. O günden beri lehülhamd velminne ni'met meşrutiyyetle mütena'im bulunuyoruz. Şurasını da söyleyelim ki yapmak yıkmakdan güç olduğu halde otuz üç senede yıkılan bir mülkün bir senede ta'mir ve termimi bütün bütün ğayr kabil olduğu gibi hele çalışmaksızın, eski adetlerimizi terk itmeksizin kendi kendine meşrutiyyetden faide beklemek kar akıl değildir. Ma'lumunuzdur ki istibdad, milletin şan ve şevketi ile beraber ahlakını da bozmuşdu. Devr sabık, büyükler arasına rekabet ve münafeset küçükler ya'ni fukara arasına da atalet ve meskenet ilka itmiş hele hükumetin vazifesi zalimlere, müteğalliblere istinadgah olmakdan ibaret kalmışdı. Evvelce zalimlere arka olan hükumet bundan sonra inşaallah aceze ve mazlumine melce' olacakdır.

 Devr sabık bütün efrad milleti birbirinden soğutmuş akrabayı akrabadan komşuyu komşudan vatandaşı vatandaşdan ayırmış herkesi birbirine karşu yabancı bırakmış elhasıl vatandan garib düşürmüş idi. İstibdad, kalblerden vatan muhabbetini, menfaat umumiyye hissini silmiş ve yalnız menfaat şahsiyye fikrini tervic eylemişdi. O derecede ki çalışanlar nefsi nefsi diyerek çalışır ve zu'munca kendi işini yoluna koydukdan sonra başkası ne olursa olsun dimekden çekinmez ve erbab namusdan add olunanların ekserisi bile bana dokunmayan yılan bin yaşasun mesel mezmumunı hatt hareket ittihaz itmek derecelerinde duyğusuz bulunurdu. Bu fikrler bir ademin kendi menafii noktai nazarından bile ne kadar yanlış fikrlerdir. Bugün cedelgah hayatda menafii şahsiyye yerine menafii milliyye kaim olmuşdur. Düşkün ve haysiyyetsiz bir milletin en mes'ud efradı dahi bedbahtdır. Daha doğrusu düşkün haysiyyetsiz bir milletin mes'ud efradı olamaz. Bugün milletler yekdiğerine karşı yekpare bir kütle halinde bulunmak mecburiyyetinde iken her hangi bir milletin efradından biri kendi menfaatini, kendi seadetini milletinin tealisinde aramazsa emin olsun ki evvela kendisi, hissi muattal olan bir uzv mefluc haline gelmişdir. Çünki hangi unsura mensub olursa olsun bir devletin tebeası, bir vatanın evladı bir bedenin a'zası, bir küll mecmuunun eczası gibidir. Ve milletler ancak bu hiss ile mütehassis olmak sayesinde necat bulabilirler. Halbuki dünyanın her tarafında bugün kabul idilmiş şu his, hikmet islamiyyede daha evvelce, daha vasi' bir mikyasda olarak takdir idilmiş ve "beni adem a'zai yekdigerinden" buyurulmuşdur. Hülasai kelam asr ictima ve ihtilat ıtlakına şayan devr hazır medeniyyetde insanlar derece derece hal ittihad ve ictima'dan tebaüdleri nisbetinde muhataraya ma'ruzdurlar. Ta'bir aherle bir adamın dünyada haiz olduğu kuvvet müttehidlerinin kesreti nisbetindedir. Ma'ruzatımı biraz daha açık ve serbest bir lisan ile ifade ideyim. Hısmından, akrabadan mütecerrid veyahud ehibba ve esdikadan mütebaid olarak münferid yaşayan ademin kuvveti bir ademlik kuvvetdir. Hısmından akrabadan ehibbadan elli dane müttefiki bulunan bir ademin kuvveti de elli kişilik kuvvetdir. Kezalik tek başına bir unsurun kuvveti bir unsurluk kuvvet ve dört beş unsurun bir araya gelerek akd ittihad itmelerinden husule gelen kuvvetde beş unsurluk bir kuvvet olur. Anın içündür ki mesela tasavvuru bile kulub hamiyyeti titretmek içün kafi gelen bir farz muhal olmak üzre osmanlılığı teşkil iden anasırdan türkler, ermeniler, arnavudlar, kürdler, rumlar yekdiğerinden ayrı birer idarei muhtara haline gelseler bu ayrılıkdan mutazarrır olan yalınız biri değil belki her biridir. Ve her birinin hissemend oldukları bu büyük kuvvetin küçülmesini arzu itmeleri kadar şaşğınlık tasavvur olunamaz. Sürüden ayrılan koyunu kurd yer meseli ma'lum olduğu gibi zamanımızda yedullah alelcemaat fehvası alisinin hikmeti daha ziyade bir vuzuh ile tecelli itmişdir. Lisanımızın hayli zamandan beri alışmış olduğu medeniyyet kelimesiyle insanlar medeni bittab'dir kaziyyei kadimesini biraz tahlil idersek ne anlarız? Medeniyyet şehirlilik ma'nasınadır. Dimek ki insanlar tab'an şehirli olmak üzre yaradılmışlardır. Şu halde köylüler insanlığın ğayr tabii bir mevki'inde mi bulunuyorlar? Hayır çünki şehrlilikden maksad insanların mücerred bir yerde ziyadece toplu bulunmasından ibaret değildir. Şehr içindeki ğalabalığa karışdığı halde kalben o ğalabalıkdan ayrı yaşayan bir adem medeni ya'ni şehrli add olunmak istihkakına malik olmadığı gibi buna mukabil sakin olduğu karyenin büyüğünü küçüğünü halinden, ahlakından hoşnud bırakan bütün ehalii karyenin kulubunu kendisine celb iden bir adem de köyde medeniyyet ve şehrlilik te'sis itmişdir. Çünki insanların şehrde bulunmasından maksad daha vasi' bir mikyasda beni nev'iyle teavün ve tenasura müsteid bir halde bulunmakdır. Binaenlaleyh bir insan köyde ikamet itsün şehrde ikamet itsün hemcinsinden ne kadar çok kişiye kendisini sevdirmiş ise, ne kadar çok kişi ile kendi arasında karabet ahlakiyye husule getirmeğe muvaffak olmuş ise medenilikde, şehrlilikde mevkii o derece yükselmişdir.

 Şu tafsilatdan ittihad ve ittifakın medenilik ve insanlıkla derecei münasebet ve irtibatı anlaşılmış olsa gerekdir:

 Hal infiradda efrad şöyle dursun en kuvvetli devletlerin yaşaması muvafık ihtiyat ve basiret görülmediğinden bir kaç danesi bir araya gelerek beynlerinde akd ittifaka lüzum his idiyorlar binaen aleyh bugün biz de şu ihtiyacat ictimaiyyeye ittibaen bilcümle efrad osmaniyye müslim ve ğayr müslim el ele virerek çalışmalıyız memleketimizin servet ve ma'muriyyetce fakr ve tedennisi istikbaldeki ümmidlerimize mani' olamaz. Çünki bir milletin atisi noktai nazarından en korkulacak şey fakr ahlak ve fakr mesaidir. Bir millet ne kadar düşkün ve ne kadar fakir olsa sermayelerin en büyüğü olan ahlak ve mesaiyi elde itdikden sonra ir geç belini doğrultır. Neticeyi tekrar idiyorum: kemal ittifak ve ihlas ile çalışmağa borçluyuz. Hukuk cirana riayet muktezai diyanet ve necabetimizdir.

قال اه تعالی یاایهاالناس انا خلقناكم من ذكر وانثی و جعلناكم شعوبا و قبائل لتعارفوا ان اكرمكم عندالله اتقاكم ان الله علیهم خبیر


Me'haz: "www.wikilala.com, Beyanülhakk mecmuası sayı kırk üç"

14 Şubat 2025 Cuma

Beyanülhakk'ın Mesleği

 Şer' Şerifde (Emr bil ma'ruf ve nehy anil münker) namıyla bir kaziyyei mu'tena biha, bir vazifei mukaddese vardır. Ma'ruf ne dimek olduğunu bilirsiniz: bütün iyiliklere şamil bir kelime! Münker de bilcümle fenalıkları muhit bir ta'bir!

 Bu, emr bil ma'ruf ve nehy anil münker vazifesinin büyük bir hissesi, hele hissei ibtidaiyyesi ulemanın uhdesine müterettibdir. Temmuz on birde makberei maziviyyete defn itdiğimiz devr istibdad, münker devri idi. Bu münkeri nehy ve ref' içün iktiza iden mesaii ibtidaiyyede bulunmak ya'ni kuvvei icraiyyeye rehberlik itmek vazifesi arz itdiğim vech ile ulemaya aid iken biz, vaktiyle vazifemizi ma'etteessüf eda idemediğimiz halde bu vazifei meşru'ayı şanlı askerlerimizle ittihad ve terakki cem'iyyeti erkan kiramı ifa itdi. Binaenaleyh bizim bu erbab hamiyyete karşu teşekküratımız mahcubiyyetle memzucdur.

 Ancak, devr sabıkda ilmiyye ve talebei ulum, jurnalciler içün en vasi' bir me'kel, en müheyya bir vesile (kelime okunmuyor) bulunmuş olduğu cihetle bu hainlerin, bizim kadar hiç bir sınıf ve meslek hakkında sed rah terakki olmadıkları hususu da ahvalimizi yakından bilenlerce müsellem bir hakikatdir ki buna nazaran da ittihad ve terakki cem'iyyetinin mesai'i hamiyyeti, herkesden ziyade bizim hesabımıza meşkur olduğu nisbetde bizim de kendilerine karşu ma'zur olacağımız tabii'dir. Bugün lillahilhamd terakki ve tekamülümüz içün hiç bir mani' kalmamışdır. Dün, ifai vezaif hamiyyetde cem'iyyete pişrevlik idemediysek bugün piyrevlik vazifesini eda ile telafii mafata çalışacağız. Matmah nazarımız şeair islamiyye, ve adab milliyyeyi muhafaza iderek, anadolunun, rumelinin a'makında, saf ve cevherli yürekleriyle kendilerine her teklif olunan şeyi, en büyük bir sermayei seadet olsa dahi meşru'iyyet kisvesi altında kabul idebilmek tıynet salabetgüsteranesinde bulunan milyonlarca ehl islamı, terakkiyatı ahraraneye teşvik itmek, ve islamiyyetin senelerden beri aşık visali bulunduğu idarenin idarei meşruta olduğunu yar ve ağyara anlatarak, hükumet müstebidenin cevr ve i'tisafı yüzünden kanun ve hükumet namları, kulaklarına en ağır bir bar bela gibi gelen milleti, yeni hükumet adile ile kanun esasiye ısındırmak olacakdır.

 Ba'z bedhevahanın neşriyyatı vechiyle bizden meşrutiyyet idareye karşı bir şemmei işmi'zaza tesadüf idilmek şöyle dursun bu idarenin müessisleri bulunan erbab ğayret ve hamiyyete biz, kuvvetüzzahr olacağız. Din islamı, hürriyyet ve müsavata mani' zann itmek gibi batıl bir zehaba düşerek bu ni'meti, bu bahşayeş fıtratı bize çok görmek insafsızlığında bulunanlar tefrik cins ve mezheb itmiş olurlar. (لا فضل لعربی علی عجمی ولا لابیض علی اسود بالتقی) hadis şerifi din islamın düstur hikmet ve ma'deletidir.

 Hükümdarandan, adat ve rüsum cahiliyyeyi herc ü merc iderek fukarai reaya tarzında yamalı elbise giyinmek, beytülmaldan aldığı bir mumı hesab ile yakmak, yolculuk aleminde hidmetcisiyle bilmünavebe hayvana binmek ve şehre girerken nevbet rükub, hadime gelmiş olmak hasebiyle kendinin, müstakbeline karşı racil kaldığına ehemmiyyet virmemek, tebaasından, ğayr müslim bir müddei ile huzur hakime çıkmak islamda vaki' olan şuun mealidendir. İslam, (كلكم راع و كلكم مسؤل عن رعیته) kanunuyla istibdadı esasından imha iderek başdan ayağa kadar her ferd aferideyi mes'ul tutmuş ve (لاطاعة للمخلوق فی معصیة الخالق) kanunuyla da herkese hürriyyet tamme bahş iylemişdir.

 İşte islamın, minelkadim mal meşru'u bulunan hürriyyetin eydii iğtisabından kurtularak aslına rücu'ı sayesindedir ki biz de, cem'iyyet ilmiyyenin naşir efkarı olmak üzre şu risalei usbuiyyeyi neşre imkan bulabildik.

 Risalemizin mesleği ve maksad te'sisi, müslim ve ğayr müslim, bilcümle efrad osmaniyye arasındaki hüsn amizişin takrir ve idamesine çalışmak; ve her ferd içün, haziz mezellet ve meskenetde oturup kalmayarak dünyevi ve uhrevi vesail terakkiyatımızı ihzara bezl makrur eylemek; ve aramızda daimen hakk ve ma'delet ve şefkat ve müsavatı gözetmek din alimizin mukteziyyatından oldığını tefhim itmekdir.

 Risalemiz, en başda (Mehafetullah) olmak üzre iffet ve istikamet, hamiyyet, hemcinsine muavenet, suret meşru'ada hürriyyet, ciddiyyat ile ülfet, zulm ve istibdada nefret, ulum ve fünuna muhabbet gibi hissiyyatı fazılayı ta'mime medar olacak neşriyyatıyla millet necibei osmaniyyenin seviyyei fikriyyelerini yükseltmeğe çalışacak ve bilhassa, din islamın mani' terakki olması gibi zünun ve tekavvülatın butlanını bihavlillahi teala isbat idecekdir.

 Risalemiz, din islam aleyhinde vuku'ı melhuz olan i'tirazata edillei muknia ile cevab virecek ve herhangi bir mes'eleyi diniyye veya ilmiyye hakkında hatırlara hutur idebilen şükuk ve şübehatı ref' ve izale ile din islamın, bütün insanların menafi' hakikiyyelerinin bir fezlekesi mesabesinde bulunan seadet dareyne muvassıl olduğunı enzarda tecelli itdirmeğe ğayret idecek ve ahkam şer'iyye ve adab milliyyeye mugayir gördüğü halat ve neşriyyatı tenkid iderek (emr bil ma'ruf ve nehy anil münker) vazifesini ifadan geri kalmayacakdır.

 Filvaki' ulemamızın, bu vazifeyi devr istibdadda ihmal itmiş olduklarını ileri sürerek, geçmişi muaheze perdesi altında onları halen ve istikbalen dahi bu vazifeden men' itmek isteyenler var ise de bu misilli i'tirazata: batıl, mukayyes aleyh olmamak, yahud o devrde  ulema, herkes ile beraber ve hatta daha ziyade ma'zur bulunmak tarzında virilecek cevablardan ma'ada en ziyade şayan dikkat bir cihet vardır ki devr sabıkda muhalif şer' ahval eksik olmuyor idiyse de o devrde o gibi fenalıklar ğazete sütunlarına geçemediği içün bir takım vukuat adiyye ve şahsiyye derecesinde kalarak adab umumiyyei islamiyye üzerinde icrai te'sir idemezdi...

 Bugün ise- bütün iyi şeyler su' isti'mal ile fena olabilmesi kabilinden olarak- serbestii matbuata ufacık bir su' isti'mal karışmak yüzünden sahai intişara vaz'ı muhtemel bulunan münkeratın, mevzu' bahs olması ve adeta kabul umumiyye arz idilmesi kuvvetinde bir te'siri haiz olacağı cihetle nazar ehemiyyetden dur tutulmamak lüzumu erbab basiret nezdinde müsellematdandır.

 

 Fatih Dersamlarından 

 Mustafa Sabri

 22-Eylül 1324, Beyanülhakk

 (Me'haz: "www.wikilala.com" mahallinde mevcud olan Beyanülhakk gazetesinin ilk sayısı.)

Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı - Sebilürreşad

  (Sebilürreşad, Aded 634, Sahife 157 - Efrenci 15 Ocak 1925)   Bolşevik Umdelerinden: İslam Hurûfu Yerine Latin Hurûfâtı    Türkistan ahvâl...